Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya

Fethin 565. yıldönümü kutlu olsun

İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.

İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu

 İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan, çekim süreci ve uluslararası post prodüksiyon ekiplerinin katılımıyla yapımı 1,5 ayda tamamlanan film, Fatih Sultan Mehmet Han eşliğinde izleyicileri 1453’ten günümüze zamanda yolculuğa çıkarıyor.

Puslu bir günde kadırgalarını karadan Haliç’e indirme emri veren Fatih Sultan Mehmet Han ve fedailerinin atlarını denize, daha doğrusu günümüze sürmesiyle açılan filmde; Türk tarihinin önemli şahsiyetleri, önderleri, liderleri yüzyıllar süren bu şanlı yolculuğa selam veriyor.Filmin çekimleri İstanbul ve çevresinde 12 günde tamamlandı. Özel atlar ve eğitmenler eşliğinde savaş ve fetih koreografileri gerçekleştirildi.Yurtiçi ve yurtdışında özel efekt şirketleri eş zamanlı çalışarak; CGI, özel efekt, tarihsel mekan resimlerinin yapımını kısıtlı süre içerisinde gerçekleştirdi. Filmin müzikleri; Mehteran’ın eşşiz tınıları ve özel bir orkestranın besteleriyle, coşkusunu görsel ihtişam ile birleştiriyor.İstanbul’un Fethi’nin 565. Yıldönümü Filmi’nin Videosunu aşağıdaki linkten indirebilirsiniz…

Hz. Peygamber (s.a.s)’in vefatından sonra, İslam toprakları fetih hareketleriyle oldukça genişlemiştir. Emevilerle başlayan İstanbul muhasaraları ise 1453’te Fatih’in İstanbul’u fethine kadar sonuçlanamamıştır. İstanbul, coğrafi konumunun özelliği dolayısıyla tarih boyunca siyasi, askeri ve ticari açıdan hep önem taşımıştır. Yani İstanbul, hep bir cazibe merkezi olagelmiştir. İşte İstanbul’un bu özelliğinden dolayı, Müslümanlar bu şehre sahip olabilmek için birçok kez kuşatmalar yapmışlardır. Ancak sahabeden itibaren 8 asır sürecek olan İstanbul’un fethi macerasının, ciddi bir motivasyon gerektirdiği ortadadır. Bunu da sadece, cazibe merkezi olan bir bölgeyi fetih isteğiyle açıklamak eksik kalır gibi gözükmektedir. Müslümanların bu motivasyonunun ciddi bir sebebi de, Hz. Peygamber (s.a.s)’ in fethi ve fethe katılanları müjdeleyen hadisidir. fetih, İstanbulun fethi fetih müjdesi, fetih hadisi


Hadisin Kaynakları


Ahmed b. Hanbel’deki lafza göre hadisin devamında şu ifadeler vardır: “Mesleme b. Abdülmelik beni çağırdı ve bana bu hadisi sordu. Ben de kendisine hadisi naklettim. O da Konstantiniyye’ye sefere çıktı.” Hadisin ilk üç ravisi bütün isnadlarında aynıdır: Bişr el-Ğanevî – Abdullah b. Bişr el-Ğanevî – el-Velîd b. el-Muğıra.


Bu meşhur hadisin sıhhati hakkında birçok araştırma yapılmış ve bu konuda olumsuz görüş bildirenler olmuştur. Hadisin isnad açısından son derece zayıf olduğu ve tek sahabîravisi olan Bişr el-Ğanevî’nin de yeterince tanınmadığı söylenmektedir.[2] Ayrıca hadis, ferdi mutlak bir rivayet olmasından dolayı da eleştirilmiştir. Yani hadisin ilk üç ravisi bu rivayette tek kalmışlardır. Birçok sahabînin bilmesi gereken bir hadisin sadece bir sahabî tarafından rivayet edilmesi bir problem olarak görülmüş ve en azından İstanbul’un muhasarasına katılan sahabîler tarafından bilinip rivayet edilmesinin beklendiği savunulmuştur.[3] Müslümanlar için İstanbul’un fethinin önemi dolayısıyla, fethin kutsal bir ideal halinde canlı tutulması amacıyla bu hadisin ortaya çıkarıldığı düşüncesine de yer verilmiştir.[4] Ancak, sebepleriyle belirtilen bu olumsuz eleştirilere rağmen, hadisin ravilerinin güvenilir olması sebebiyle, genel görüş olarak sahih olduğu kabul edilmiştir.[5] Tarih boyunca yapılan İstanbul muhasaraları ve farklı rivayetler de bunu destekler niteliktedir.


Hz. Peygamber (s.a.s)’in 8 asır öncesinden yaptığı bu müjdeyle, sahabilerinmotivasyonu artmış, yeise düşebilecekleri durumda dahi onlara moral kaynağı olmuştur. Ayrıca sahabîlere yüksek bir ideal oluşturmuştur. Bu ideal sayesinde ki, sahabe döneminden itibaren, birçok defalar İstanbul fethedilmeye çalışılmıştır.


İlk İstanbul muhasarası, Muaviye döneminde 49/669 yılında Yezid komutasında gerçekleşmiştir. Yezid’in ordusu içinde sahabeden İbn Abbas, İbn Ömer, İbnu’z-Zubeyr, EbûEyyûb el-Ensârî de bulunmaktaydı. Yiyecek kıtlığı ve hastalık sebebiyle geri dönmek zorunda kalınan bu muhasarada EbûEyyûb el-Ensârî (r.a.) ve 17 sahabinin de içinde bulunduğu çok sayıda askerin vefat etiği bildirilmektedir. EbûEyyûb el-Ensârî, isteği üzere düşman arazisinde ilerlenebilen en son yere defnolunmuştur.[6]


Emeviler ve Abbasiler döneminde yapılan İstanbul muhasaralarına Osmanlılar da devam etmiş ve İstanbul’a yedi sefer düzenlemişlerdir. 1453’te Fatih’in düzenlediği seferle İstanbul fethedilmiştir. Bu seferde, Akşemseddin başta olmak üzere birçok zevat, padişahın yanında yer almışlardır. Bu kuşatmanın en zor zamanlarında Akşemseddin, manevi desteğiyle askeri cesaretlendirmiştir. Sözlerinde fetih hadisine de yer veren Akşemseddin, manevi bir motivasyon sağlamıştır. Bu müjdeye nâil olmak isteğiyle, fetih gerçekleşmiş ve “fatih” olmak II. Mehmet’e nasip olmuştur.[7]


Sonuç/Değerlendirme


Sonuç olarak diyebiliriz ki, fetih hadisi olarak bilinen bu hadis birçok araştırmaya konu olmuştur. Bu incelemeler sonucu varılan genel görüşe göre hadis sahihtir. Sahabe döneminden itibaren 8 asır süren İstanbul muhasaraları da bu hadisin gerçekliğini destekler niteliktedir.


Hz. Peygamber (s.a.s) asırlar öncesinden bu fethi haber vermiştir. Ayrıca hadis, sahabîler için bir müjde ve cesaretlendirme özelliği taşımaktadır. Bütün bunların ötesinde, fetih hadisinin, sahabe için bir hedef gösterme niteliğinde olduğu da söylenebilir. 8 asır boyunca birçok komutan, bu hedefi gerçekleştirmek, İstanbul’un kapılarını İslam’a açmak ve “Fatih” olabilmek için çaba sarf etmişlerdir. İsmail Lütfi Çakan bu görüşü şöyle ifade eder: “Hz. Peygamber bu tebşirleri ile ümmetine, mevcut şartlara takılıp kalmamalarını, üstlendikleri tebliğ ve cihad görevinin gerektirdiği diriliği korumalarını hatırlatmaktadır. Tabi bu, bir taraftan da ödenmesi gerekli bedele ‘hazır olun’ demektir.” İşte Hz. Peygamber’in kazandırdığı bu bilinç, ümmet tarafından devam ettirilmiştir. Bizim de bu bilinci koruma görevimiz olduğu unutulmamalıdır.