Ülkemiz tarihî zenginlik açısından belki de dünyanın en zengin ve çeşitlilik arz eden coğrafyası. On binlerce yıl içinde birçok medeniyet kuruldu, yıkıldı. Kalan eserler ve kültürel miraslar ya zamanla silindi gitti ya da kalanlar eldeki kısıtlı imkânlar elverdiği kadar koruma altına alındı. Uluslararası camiada iyice bilinç oluşarak tarihî ve kültürel miraslara sahip çıkması için 1946 yılında Birleşmiş Milletler çatısı altında UNESCO (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization) Kuruluş sözleşmesi imzalanmıştır. Türkçesi “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu” olan kuruluşun sözleşmeyi imzalayan ilk 20 devlet arasında imzalayan onuncu devlet de ülkemizdir.
Şu an 195 üye devlet ve 10 ortak üye devletten teşekkül eden UNESCO’nun 8 Kasım 2017 günü Yürütme Kurulu için yapılan seçimlerinde 195 üyenin 184’ü oyunu kullanırken Türkiye bu oyların 134’ünü alarak 2017-2021 dönemi için Yürütme Kurulu üyeliğine seçildi. Belki yurt dışı ve yurt içi gündemin yoğunluğundan belki de bilinçli olarak hak ettiği kadar gündemde bu başarı yer bulmadı. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde ödül alırken “Benim yalnız ve güzel ülkem” diyerek ödülünü ithaf ettiği Türkiye, 2002 yılından bugüne sürekli büyüyüp gelişirken artık büyümesi engellenmek istenerek bazı müttefik ve dost ülkelerce maalesef bu sıfatlara sığmayan muamelelere de maruz kaldı.
15 Temmuz Hain Darbe Girişimi sonrası özellikle uluslararası camiada Türkiye yalnızmış hissi oluşturulmaya çalışıldı. Buna karşın ülkemizin bu üyeliğe böyle önemli bir oy sayısıyla seçilmesi bir başarı ve güzel olmasının yanında birilerinin iddia ettiği gibi yalnız olmadığımızın kanıtıdır.
Başarıdır çünkü Türkiye Cumhuriyeti UNESCO’nun dünya için faydalı hizmetleri olduğuna ve daha da olacağına inanan ve bunu üye tüm ülkelere ilan ederek desteğini esirgemeyen bir ülkedir. Bazen yaptıklarınız ve samimiyetiniz aleyhinizdeki tüm lobileri yener. 58 üyeden oluşan Yürütme Kurulu’nun 27 üyesinin değiştiği seçimlerde bizim içerisinde olduğumuz seçim grubunun açılan 3 sandalyesi için 4 aday ülke yarıştı ve Finlandiya 151, Portekiz 137, Türkiye 134 oy alarak Yürütme Kuruluna seçilirken 106 oy alan Almanya seçilemedi. Avrupa Birliği’nin siyasi ve ekonomik lokomotifi olan Almanya’nın seçilememesi de dikkate değer bir ayrıntı. Bu oylama devletler nezdinde olduğu için kıymetlidir.
“Dünya 5’ten büyüktür” diyen, “nerede mazlum varsa artık oraya devleti ve STK’ları ile ulaşan” bir Türkiye kendi halkına yalnız bir ülkeymiş gibi empoze edilse de bu üyelik sayesinde mazlumların da umudu olmaya devam ettiğini ve onların desteğini alabileceğini göstermiştir. Ayrıca yönetim mekanizması içerisinde olarak UNESCO’da faydalı çalışmalar yapacağına inandırabilmiştir.
Buraya girmek tabii ki yeterli değil bizim için. Zira içeride yapacağımız çalışmalar ve katkılar ile hem modern ve gelişmiş ülkeler nazarında hem de Türkiye’yi mazlumların yanında gören dünyanın geri kalanının nazarında bizim yerimizi ve önemimizi yukarılara taşıyacaktır. Bundan sonra küresel eğitim, bilim ve kültür politikalarını yakından takip edebilecek ve karar mekanizmalarında rol oynayacaktır. Ülkemizi daha da ileri götürmek için yapacağımız atılımlar için de bize yol gösterecek faydalı ögeleri kullanmamız için öğretici de olacaktır.
Aynen IMF’den borç alırken IMF’ye borç veren Türkiye’ye dönüşmemiz gibi, sadece tarihî ve kültürel miraslarıyla UNESCO tarafından koruma altına alınan zenginlikleri olan Türkiye’den, karar mekanizmasında söz sahibi olan Türkiye’ye gelmek için çok çalıştık. Daha çok çalışacağız 2023’te, 2071’de daha güçlü daha müreffeh olmak için bir olacağız, iri ve diri olacağız ve hep birlikte çok çalışacağız…