TÜİK vasıtasıyla yaşam memnuniyet araştırması yaptırdıklarını ifade eden Yıldırım, çeşitli alanlarda vatandaşa sorular yöneltildiğini ve cevaplar alındığını belirtti.
Bir iktidarın, vatandaş tarafından sık sık ölçülmesinin kısa vadede siyasetçinin moralini bozabileceğini ama aynı zamanda iyi yapılanları ve eksikleri ortaya çıkardığına dikkati çeken Yıldırım, “Şu an elimde 2016’nın ortalaması, 2015’e göre kıyaslaması var. Mutlu olduğunu söyleyen insanların oranı 2015’te yüzde 56,6, 2016’da yüzde 61,3. Yukarı doğru bir çıkış var. Mutlulukta en önemli iki parametreyi esas alıyor, bunlar aile ve sağlık. ‘Gelecekle ilgili düşünceniz ne, umutlu musunuz?’ diye sorulmuş. 2015’te vatandaşların yüzde 74,4’ü umutluyum derken, 2016’da bu oran yüzde 76,8. Yine az da olsa yukarı doğru olumlu yönde bir artış var.” diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, hükümetin hizmetleriyle ilgili memnuniyet derecesinin de vatandaşa sorulduğunu, burada en yüksek oranın ulaştırma, ikinci olarak asayiş, üçüncü olarak sağlık alanlarında çıktığını söyledi.
Ulaştırmayla ilgili memnuniyetin 2015’te yüzde 74 iken 2016’ta yüzde 78, asayişte ise 2015’te yüzde 70’iken 2016’da 76 olduğunu anlatan Yıldırım, “Sağlık 2015’te yüzde 72 iken 2016’ta yüzde 75 olmuş. Daha sonra diğer alanlar geliyor. Eğitim yüzde 59’dan yüzde 65’e çıkmış. Adalet hizmetleri yüzde 50’den yüzde 58’e çıkmış. Bu hizmet memnuniyeti. Yargılamalara, yargıya güveni ifade etmiyor. Yoksa çok yüksek diyecektim. Sosyal güvenlikte de yüzde 59’dan yüzde 68’e çıkmış.” ifadelerini kullandı.
DÜŞEN VEYA AYNI KALAN MUTLAK VARDIR
Yıldırım, “Düşen oranlar var mı” sorusuna, “Düşenler biz de kalsın. Hizmetlerde düşen yok. Diğer mevzularda düşenler var. Ana başlıkları söyledim. Düşen veya aynı kalan mutlaka vardır.” cevabını verdi.
“Memnuniyetinizi dostlarınıza, şikayetinizi bize bildirin.” sözüne atıfta bulunan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
“Genel olarak kısa ve orta vadede Türkiye’nin geleceği hakkındaki algı olumluya dönmüş vaziyette ama henüz mutlak bir şekilde insanlar büyük bir ekseriyette geleceğin olumlu olacağını düşünür hale gelmemiş. Bu belki referandum süreci nedeniyle de olabilir. Bir kısım insanlar bekleme halinde. Normal şartlarda yüzde 50 civarında insan daha iyi olacağını düşünüyor. Diğer yüzde 50’nin yarısı aynı kalacak, yarısı da kötü olacak diyor.”
MHP İLE YAPACAĞIMIZ İŞLERİ ALENİ YAPIYORUZ
Binali Yıldırım, “Grup toplantısında bozkurt işareti yaptınız. Sürecin başından bu yana MHP ile ortak hareket ettiniz. Nasıl bir mesaj verdiniz. Bazı kişiler tarafından bu işaretiniz tartışıldı. Kürt oyları etkileyecek mi, Kürtlerin referanduma katılımını etkileyecek mi” sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu:
“MHP ile yapacağımız işleri işaret dili kullanarak yapmıyoruz, aleni yapıyoruz. Başından beri anayasa değişikliği kararından uzlaşma içinde bir yola girdik. Bu bir sır değil, bütün kamuoyunun bilgisi dahilinde yürüyen bir mesele. Dolayısıyla, bu kampanya döneminde MHP ile ortak etkinlik yapma konusu şu anda karara bağlanmış bir şey değil. Şunu unutmamak lazım, MHP ayrı bir tüzel kişilik, ayrı bir parti, ayrı bir siyasi programı var. Bizim de ayrı bir siyasi programımız var ama burada bir hedef birliği var. Referanduma yönelik bir amaç birliği var dolayısıyla her iki partinin de söylemlerinin ‘Evet’ yönünde olması doğaldır. Buna uygun olarak da programları AK Parti olarak biz ayrı yapacağız, onlar ayrı yapacaklar. Belki süreç içerisinde bir iki programda, hangi formatta olacağını şu anda söyleyemem ama bir iki programda beraber olabiliriz. Bu da yine karşılıklı mutabakat çerçevesinde olacak ama prensipte kampanyayı her iki parti de ayrı sürdürecek. Bilinen bu şu anda.”
Dünkü AK Parti Grup Toplantısı öncesinde kendisine, “Salonda işitme engelliler var. Onlara da bir mesaj verir misiniz?” denildiğini dile getiren Yıldırım, konuşması esnasında işitme engellilere de işaret diliyle “Tabii ki evet” mesajı verdiğini anımsattı. Yıldırım, bu sırada, salondaki bir izleyicinin bozkurt işareti yaptığına aktararak, şöyle devam etti:
“İzleyici, ‘Biz ülkücüleri de unutmayın Sayın Başbakanım.’ diye bağırınca, ben de ülkücülerin işaretini yaparak karşılık verdim. Hepsi o. Bunda yanlış bir şey var mı? Herkesin işaretini yaparız. Türkiye’nin bütün renkleri bizim için aynıdır. 80 milyonu kucaklayacağız derken bunda tek istisna olan terör örgütleridir. Bu ülkenin bölünmesini, parçalanmasını isteyen, bu ülke için kötü emelleri olanlar dışında herkesle beraber oluruz, birlikte oluruz. Yeter ki demokrasi içinde, ülkemizin birliği, beraberliği, kardeşliği, üniter yapısını özümsemiş, içselleştirmiş kim varsa onlarla bir oluruz, her türlü ortak çalışmayı da yapabiliriz.”
VATANDAŞ ‘HAYIR’ DA VERİR, ‘EVET’ DE VERİR
Başbakan Binali Yıldırım, “Başlangıçta, ‘PKK, FETÖ ve diğerleri ‘hayır’ veriyor, ‘hayır’ verenler bölücüdür, vatan hainidir, teröristtir.’ gibi söylemler vardı. Daha sonra bu söylem değişti. Söylemde değişiklik var mı” sorusu üzerine, başından beri söylemde bir değişiklik olmadığını vurguladı.
Konuşmalarının yalnız bir kısmının alındığına dikkati çeken Yıldırım, “Benim dediğim şu; Bölücü örgütler ‘hayır’ kampanyası yapıyor, CHP de bu kafileye katılarak onları sevindirmesin. İlk söyleme şeklim bu. Yoksa vatandaş ‘hayır’ da verir, ‘evet’ de verir, canı ne isterse onu yapar. Vatandaşın ne vereceğine biz karar verecek değiliz ki zaten öyle bir imkan olsa referandum olmazdı. Demokrasinin en güzel tarafı, en son kararı vatandaşın vermesi. Biz vekiller olarak vatandaşın önüne teklifi götürdük, bize verilen görev bununla sınırlı. Bundan sonrası seçmenin, vatandaşın işi. Burada adil olmak lazım.” açıklamasını yaptı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Evet çıkarsa ülke bölünür.” sözünü değerlendiren Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:
“Ben de ‘evet çıkmazsa ülke bölünür.’ dedim, kıyameti koparttı. Burada maalesef böyle bir çifte standart oluyor. Benim söylememin de sebebi şuydu; Ülke daha güçlenecek, dolayısıyla birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi çok daha kolay temin edeceğiz, daha kucaklayıcı olacağız. Cumhurbaşkanı yüzde 50 artı 1 oyla seçileceği için temsilde adalet daha yüksek olacak, istikrar sürekli olacak. Bunları anlattıktan sonra bunun olmaması halinde Türkiye’nin bölünme riski vardır dedim. Ama bunu her gün tersinden Sayın Kılıçdaroğlu söylüyor, ‘Evet çıkarsa ülke bölünür.’ Çıksa da çıkmasa da bu ülkeye bir şey olmaz. Türkiye bölünmez, Türkiye’yi bölmeye kalkanlar boyunun ölçüsünü aldı, bundan sonra da almaya devam edecek. Bizim milletimize güvenmemiz lazım. En büyük tehlike 15 Temmuz’du, 15 Temmuz’da da bu milletin neler yapabileceğini hep birlikte gördük. Genciyle yaşlısıyla kadın ihtiyar demeden herkes meydanlara indi ve alçaklara karşı göğsünü siper etti, hayatlarını ortaya koydu. şehitlerimiz, gazilerimiz var ama bayrağımızı yere düşürmedik, alçakları sevindirmedik.”
Kardak kayalıkları ve FETÖ’cü askerlerin iadesi konusunda Yunan makamlarından gelen açıklamalarla ilgili sorular üzerine Yıldırım, “Yunanistan da bizim komşumuz, yani arkadaşınızı seçersiniz de komşunuzu seçme şansı yok.” dedi. Yıldırım, komşuyla iyi geçinmenin esas olduğunu, ancak bunun taviz vermek anlamına gelmeyeceğini söyledi.
Yıldırım, hem Yunanistan hem de diğer Avrupa ülkeleri için Türkiye’nin iyi bir siyaset malzemesi olduğuna dikkati çekerek, “Birbirimizin hukukuna riayet etmemiz lazım.” ifadesini kullandı.
Hiçbir ülkenin kendi iç siyasetini Türkiye üzerinden yürütmemesini isteyen Yıldırım “Yunanistan, adalar konusu, Ege Denizi’ndeki hatlar konusunda bizim duruşumuz çok nettir. En ufak bir geri adım olmaz, tahriklere, kışkırtmalara da pabuç bırakmayız. Az laf çok iş var, bizim anlayışımız bu.” diye konuştu.
KHK’larla yapılan görevden alınanların mağdur olduklarına yönelik değerlendirmeler bulunduğunun hatırlatılması üzerine Başbakan Yıldırım, KHK’ların FETÖ ve bölücü terör örgütü olmak üzeri iki boyutu bulunduğunu anlattı.
“Bunun dışında bir üçüncü şık yok.” diyen Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Oradaki suçlanma, kişinin bir irdelenip ortaya çıkarılması lazım. Bu yapılmadan, bu dediğiniz tarzda bir yola girersek o zaman bu mücadele topyekun sorgulanmaya başlanır. Ne kadar irtibatı var, ne kadar işin içinde, ne kadar değil, bunların ortaya çıkması lazım. İşin göbeğinde olan bir kişiyle hasbelkader bir işin içine dahil olmuş bilmeyerek, bunu birbirinden ayırt etmeden bu dediğiniz tarzda bir mağduriyet giderme sürecini başlatmak doğru değil. Bu, mücadelenin etkinliği bakımından sorgulanmaya başlaması bakımından doğru bulmuyoruz ama bunun da uzun sürmemesi lazım.”
BEKA MESELEMİZ
Başbakan Yıldırım, medya temsilcilerinin, “Olası Rakka operasyonunun 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasına yakın bir tarihe denk getirileceğine yönelik bazı iddialar bulunduğunu” belirtmesi üzerine, “Bu irtibatı kurmak doğru değil, bizim böyle bir planımız yok.” dedi.
“Rakka işi bizden çıkan bir iş değil.” ifadesini kullanan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“ABD burada YPG ve PYD ile operasyon yapmak istiyor, biz buna engel olmaya çalışıyoruz ve bunun doğru bir iş olmadığını savunuyoruz. Bu bizim beka meselemiz. Yani bu PKK’ya güç vermek, PKK’yı güçlendirmek, palazlandırmak anlamına gelir. Onun için biz buna razı değiliz ve en yüksek perdeden bunun karşısında duruyoruz. Onun bu süreçle çakışmış olması tamamen tesadüftür. Bizim böyle bir düşüncemiz yok. Bunu bir referandum, seçim, siyasetin ötesinde bir milli mesele olarak görüyoruz. Bab’da uyguladığımız yöntemi orada da uygulayabiliriz dedik. ‘Siz, sadece milisleri mi vereceksiniz ne yapacaksınız, siz ne yapacaksınız onu yapacağız’ dedik. Onlar, Amerikan askeri de var eğitiyorlar, operasyonlara bilfiil katılmıyorlar ama eğitiyorlar, lojistik destek veriyorlar ama katılma ihtimalleri de gözden uzak değil. Onlar hangi katkıyı veriyorsa biz de aynı katkıyı veririz, dediğimiz budur.”
MİTİGLER KAHRAMANKAZAN’DAN BAŞLAYACAK
Binali Yıldırım, halk oylaması sürecinde tanıtım kampanyasını Cumartesi günü Ankara’da başlatacaklarını aktararak, vatandaşlarla ilk buluşmanın ise pazar günü Kahramankazan’dan başlatılacağını açıkladı. Cumartesi günü kampanyayla ilgili görsellerin, şarkıların da tanıtılacağını anlatan Yıldırım, “O gün onlar çıkakacak, sürprizler bizde kalsın.” diye konuştu.
Vatandaşlarla sohbet ederek, dertleşerek, onlara yakın olmayı tercih ettiğine işaret eden Yıldırım, kendisine halk oylaması ile ilgili değil ihtiyaçlarla ilgili taleplerin aktarıldığını söyledi. Yıldırım, “Vatandaş günlük, kısa vadeli ihtiyaçlarını halletmenin yoluna bakar. Devletin bu yetkilileri, siyasetçiler hele hele başbakanı geldiyse fırsatı öyle soyut mevzularla harcamak istemez.” açıklamasında bulundu.
Almanya’da, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) camilerinde görevli bazı imamlara yöneltilen casusluk suçlamalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Başbakan Yıldırım, Türkiye’nin duyduğu rahatsızlığı Münih’teki Güvenlik Konferansı sırasında Almanya Başbakanı Angela Merkel’e ilettiğini aktardı. Münferit bazı olayların yaşanabileceğini kaydeden Yıldırım, DİTİB’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolünde bir kuruluş olduğunu hatırlattı. Yıldırım, “İstihbarat toplama gibi bir rolü olmadığı gibi DİTİB, Avrupa’nın, dini hizmetlerin doğru öğretilmesi bakımından en büyük güvencesidir. DİTİB olmasa Selefilik, El Kaide, DEAŞ, Nusra gibi aşırı akımlar alır başını gider ve ondan sonra Avrupa bununla başa çıkamaz.” ifadelerini kullandı.
ABD’li yetkililerle son dönemde yaptığı görüşmeler hatırlatılarak Trump yönetiminin Türkiye’ye daha fazla destek olup olmayacağına yönelik bir izlenim edinip edinmediği sorulan Başbakan Yıldırım, önceki yönetim ile yeni yönetim arasında yaklaşım farkının olduğunun altını çizdi. Bu farkın Türkiye’nin beklentilerinin ne kadarını karşılayacağının, yakın zamanda görüleceğini dile getiren Yıldırım, “Şu anda bizim beklentimizi ölçüyorlar. Biz de çeşitli düzeylerde başkan, başkan yardımcısı, komutanlar, uzmanlar, istihbarat örgütleri düzeyinde bunları hep anlattık. Bizim tutumumuz çok açık, biz diyoruz ki ‘ABD, DEAŞ ile mücadele yapacaksa bu mücadeleyi terör örgütleriyle yapmasın, bu yanlış.’ PYD/YPG bunlar terör örgütüdür. Bir terör örgütüyle başka bir terör örgütü yok edilemez. Bu yöntem doğru bir yöntem değildir” ifadelerinin kullandı.
“Bunun bu yönetim tarafından daha iyi anlaşıldığını görüyoruz” diyen Yıldırım, ABD’nin bölgede yapacağı faaliyetleri stratejik ortağı olan Türkiye ile yerine getirmesinin önemine değindi. Olması gerekenin bu olduğunu vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:
“El Bab operasyonunda özellikle yeni yönetim iş başına geldikten sonra çok ciddi bir iş birliği var, koordinasyon var, fark ortaya çıktı. Oradaki endişeleri şu; onların daha doğrusu kendilerinin, Avrupa ülkelerinin eğittiği YPG/PYD unsurları var. ‘Onlar hazır elimizde onlarla bu işi yapmamız daha kolay. Siz bunun karşılığında ne yapacaksınız?’ diyorlar. Bizim de elimizde Bab operasyonu için eğittiğimiz Özgür Suriye Ordusu milisleri var bunları kullanabiliriz. Yeter mi yetmez mi muhabbeti var. Yeter, bir sorun gözükmüyor. Buna göre durum değerlendirip kararlarını oluşturacaklar. Gördüğümüz bu. Şimdi Münbiç ile ilgili geçmişte konuşmalarımız var, karşılıklı taahhütler var. ABD oradan PYD/YPG’nin çıkmasını garanti etti, taahhüt etti. Bunun yerine gelmesini bekliyoruz. Bunu yeni yönetime de hatırlattık.”
TÜRKİYE’NİN BUGÜN BÖLGEDE İNİSİYATİFİ ARTTI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Rakka’da ne işimiz var?” yönündeki açıklamalarını hatırlatan Yıldırım, “Olayların derinliğini bilmeyince böyle konuşmalar oluyor. Rakka’da sizin işiniz olmazsa onların sizin memleketinizde işi oluyor. Onların buradaki işlerinin önüne geçmek, yok etmek, terörü kaynağında kurutmak için işimiz var. Türkiye’nin bugün bölgede inisiyatifi niye arttı? Fırat Kalkanı Operasyonu ile beraber arttı” diye konuştu.
Suriye’nin kuzeyindeki terör hedeflerine yönelik devam eden Fırat Kalkanı Harekatı ile Kilis ve Gaziantep’e atılan roketlerin durdurulduğunu, can güvenliğinin sağlandığını, yasa dışı sınır geçişlerinin önüne geçildiğini ve oralarda yaşanan sığınmacıların yeniden memleketlerine gittiğini bildiren Yıldırım, “Türkiye, bu hareketiyle terör örgütüyle özellikle de DEAŞ ile en etkin mücadele eden, lafını yapmayan gerçek anlamda mücadele yapan ülke olduğunu bütün dünyaya gösterdi. 3 bin civarında DEAŞ mensubunu biz etkisiz hale getirdik. Birçok ülke lafını ediyor, ‘DEAŞ ile mücadele’, ‘Hadi buyur’ deyince kimse yok ortada” değerlendirmesinde bulundu.
Suriye’deki ateşkesin ilanında Türkiye’nin ciddi inisiyatifinin olduğunu dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:
“Herkes bu sürece dahil olsun, sorumluluk alsın diye de çağrıda bulunuyoruz, Cenevre görüşmelerinin tekrar canlanması için yine ön ayak oluyoruz. ABD’nin bölgedeki istikrar için görünürlüğünün daha fazla olması lazım. Burada tek taraflı rekabeti bozan bir şey olmaması lazım. Doğru olan, aslında hiç kimsenin olmaması lazım, burayı Suriyelilere bırakmak lazım. Bütün Suriye’nin bütün paydaşları Arap’ı, Kürt’ü, Türkmen’i, Nusayri’si, Yezidi’si bütün etnik grupların, Sünni’si, Şii’sinin birbiriyle birlikte yaşayacağı toprak bütünlüğü sağlanmış bir Suriye, Irak hedefimiz, beklentimiz var bunun için gayret ediyoruz.”
Bir medya mensubunun “Bölgede ABD’nin daha görünür olması lazım sözleriyle neyi kastettiniz? ” demesi üzerine Yıldırım şöyle devam etti:
“Çözüm için ABD son yıllarda seçim dolayısıyla da olabilir bölgedeki varlığını sürdüremedi. Bundan kastettiğim şu; bölgede, Irak’ta, Suriye’de istikrarın sağlanması için sadece Rusya değil ABD’nin de etkin rol oynaması lazım, kastettiğim o. Yoksa ‘Gelip orayı işgal etsin’ anlamında anlaşıldıysa düzeltelim, öyle bir şey yok. Hiçbir şekilde, hiçbir yabancı gücün buralarda kalıcı olarak bulunması bizim işimize gelmez, bölge insanının da işine gelmez, sadece çözümü kastettim”
Türkiye’nin ABD ile yakınlaşmasının Rusya ile ilişkilerini etkisinin sorulması üzerine Yıldırım, “Rusya’nın yeri ayrı, ABD’nin yeri ayrı, bizim ilişki alanlarımız, iş birliği alanlarımız, ilişki tarzımız farklı. Rusya asırlardır komşumuz, birbirinin alternatifi değil yani ‘Ya Rusya olacak ya ABD olacak…’ Böyle bir kendimizi konumlandırmaya mecbur değiliz. Her ikisiyle de geçinebiliriz” ifadelerini kullandı. Yıldırım, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözlerini hatırlatarak “Dostlarımızı artıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız” dedi.
Yıldırım, Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında “Oldu-bittiyle bir Kürt devletinin oluşumuna karşıyız” mesajının da verildiğini belirtti.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen’in iadesine ilişkin bir gelişmenin olup olmadığı sorusuna Başbakan Yıldırım, şu yanıtı verdi:
“Ben bu yönetimin, bu meselenin bizim açımızdan ne demek olduğunu çok daha iyi anladığını görüyorum. Farklı bir yaklaşımın, olumlu anlamda olacağını öngörüyoruz. Ayrıca şunu da açıkça söyledik dedik ki ‘Siz Türkiye kamuoyunun ABD karşıtlığının sona ermesini istiyorsanız mutlaka bu konuda adım atmanız lazım. Biz ne yaparsak yapalım kamuoyumuz ABD hakkında çok iyi şeyler de düşünmüyor. Özellikle bu FETÖ elebaşının orada olması dolayısıyla ne yaparsak yapalım bu ilişkileri düzeltemeyiz. Bu algıyı değiştirmenin yolu sizin bu yönde olumlu bir adım atmanız gerekir’ diye de söyledik. Bazı şeyler, iyi şeyler olacağını da ümit ediyoruz.”
“İran ile ilişkiler Cenevre’yi olumsuz etkiler mi” sorusuna Yıldırım, “Yok, ben öyle düşünmüyorum” karşılığını verdi.
Türkiye ve İran’ın asırlardır komşu ve ilişkilerin çoğunlukla iyi olduğunu belirten Başbakan Yıldırım, “Bizim oradaki duruşumuz net, herkes kendi işine baksın. Kendi alanınızı bırakıp başka yerlere nüfuzunuzu genişletmeye başladı mı sorunlar başlıyor. Onun için İran-Türkiye, bölgenin daha da istikrarlı hale gelmesi ve gerek İran halkının gerek Türk milletinin refahının daha da gelişmesi için iş birliğini artırması lazım. Onun yerine kaynakları gidip orada burada nüfuz artırmaya veya bir mezhepsel soruna yol açacak çalışmalara girmek bizim memnun olacağımız veya kabul edeceğimiz bir şey değil” ifadelerini kullandı.
CHP’DE ÇOK FAZLA DEĞİŞİKLİK OLUYOR YANİ DÜMEN TUTMUYOR
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “Sandıktan ‘evet’ çıkmasına ihtimal vermediği” yönündeki açıklamasına ilişkin değerlendirmesi sorulan Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:
“Onun düşüncesi, biz millete bırakıyoruz, millet ne derse o olur, milletin sözünün üzerine söz söylenmez. Biz getirdiğimiz değişikliği sonuna kadar, bütün vatandaşlarımıza ulaşarak anlatacağız ama CHP’de çok fazla değişiklik oluyor, çok hızlı. Yani dümen tutmuyor, bir yerde bir şey, hidrolik kaçak var. Meclis görüşmelerinde yeri göğü inlettiler, yapmadıklarını arkalarına koymadılar, sonradan da her anını televizyonlarla kayıt altına aldılar, her oylamada bağırdılar, ‘Anayasa Mahkemesine gideceğiz, bu usulsüzlüklerin hesabını soracağız’. Sonra Anayasa Mahkemesine gitmekten vazgeçtiler. Buna yanlış bir şey demiyorum, doğrusunu yaptılar ama burada bir istikrar lazım. Şaşırtan, her türlü sert hareketi yapacaksınız sonradan da onları unutup birden bire mülayim hale geleceksiniz, vatandaşın gözüne girme taktikleri ama vatandaş sizi değerlendirirken son notlarınıza bakmaz, baştan beri serencamınız, siciliniz nedir ona bakar, ona göre karar verir. Ama burada hakikaten bu tutumları, inşallah bu referandum vesile olur bundan böyle devam eder, siyaset de huzur bulur Türkiye’de. Biz de bunu istiyoruz, devamlı olmasını, kalıcı olmasını temenni ediyoruz.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun anayasa değişikliğine ilişkin eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, Kılıçdaroğlu’nun “Bu teklif yüzde 98’le kabul edilse bile tanımıyoruz” sözüne kendisinin “Millet de onu tanımaz. Önemi yok, tanısın tanımasın.” karşılığını verdiğini hatırlattı.
“Şu anda CHP, kampanyasını yumuşatmış görünüyor.” diyen Yıldırım, bunun daha parti kimliği dışında bir kampanya olduğunu ifade etti.
Yıldırım, CHP’nin bu tavrının nedeninin sorulması üzerine, “Bilemiyorum. Bir taktik veren, bir kampanya aklı var diye düşünüyorum ama bu kötü bir şey değil böyle yapılmış olması. Bence kucaklayıcı olmak yani ayrıştırmadan, sertleştirmeden insanları… İşte kandı, hainliktir gibi hiçbir şekilde vatandaşın hoşuna gitmeyen, vatandaşın hiç hak etmediği söylemler olmaması iyi bir gelişme. Demokraside ve ülkenin birliğinin, beraberliğinin muhafazasında bu söylemin daha doğru bir söylem olduğunu düşünüyorum ama ne kadar sürecek bilmiyorum. Onu da zaman içerisinde göreceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti Manisa İl Başkan Yardımcısı’nın referanduma ilişkin açıklamalarıyla ilgili soru üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:
“Bunun çok yanlış olduğunu düşündüğümüz için hemen istifasını istedik ama ondan sonra tartışmayı sürdürdüler, benim üzüldüğüm o. Belki Kılıçdaroğlu bir şey söylemedi ama altındaki arkadaşlar sürekli onu tekrar gündemde tutmaya devam ettiler. Burada demokraside kalite problemi var. Bir konu söylendi ve anında gereği yapıldıysa artık onu sürekli tekrarlamanın anlamı yok. Öbür türlü bu hassasiyetimizin takdir edilmediği gibi bir sonuç çıkıyor ve sizin de ona göre tavrınız değişiyor.”
ANKETLER HAVADA UÇUŞUYOR
Son durumu gösteren bir anket çalışması olup olmadığı sorusuna Başbakan Yıldırım, “Anketler havada uçuşuyor. Anketten çok bir şey yok. Herkes anketör olmuş vaziyette. Benim buradaki prensibim çok açık ve net. Bu anketlere itibar ederim ancak kendim yaparsam. Gerçek anket 16 Nisan. 16 Nisan’da hepimiz boyumuzun ölçüsünü alacağız.” yanıtını verdi.
Yıldırım, “anlamlı bir evet beklediği” şeklindeki ifadesini hangi anlamda kullandığının sorulması üzerine, şunları söyledi:
“Şimdi ‘anlamlı evet’ demek yani millet gönlünden ne geçiyorsa, hangisini anlamlı buluyorsa bizim başımız gözümüz üzerinde yeri vardır. Kimisi için anlamlı oran yüzde 80’dir, kimisi için 55’tir. Artık ne verirse. ‘Ne verirsen elinle o gider seninle.’ diye bir tabir var. Dolayısıyla vatandaşın verdiğine şükretmekten, teşekkür etmekten başka diyecek bir şeyimiz olmaz. Oran veremem. Şu nedenle veremem. Kimin ne vereceğini bilmiyorum ve vatandaşın iradesine önceden bir oran belirlemek bize yakışmaz. Patron vatandaş, seçmen. Onların iradesini yok sayamayız, onlar yerine karar veremeyiz ama anlamlı bir evet beklemek hakkımız, yani talebimiz. Vatandaş eğer bu talebi uygun görür verirse ne ala, vermezse yine de başımız gözümüz üstünde yeri var.”
Bütün kararsızların “evet” yönünde oy vermesi için çalıştıklarını belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
“Niye AK Parti, MHP diye sınırlıyoruz. CHP de var, başka partiler de var. Kampanya süresince kararsız her vatandaşımızın kararlarını oluşturmaları için yardımcı olacağız. Kendi yaptığımız, teklif ettiğimiz değişikliğin faydalarını anlatacağız. Ondan daha ziyade kendilerini dinleyeceğiz. ‘Ne istediniz de verilmedi, neyi yapamadınız da bunu getirdiniz?’ şeklinde soruları olacaktır veya başka sorular olacaktır. Bunlara cevap vereceğiz. İkna edersek ‘evet’ diyecek, edemezsek aksine karar verecek. Yani ’15 yıldır neye ihtiyacınız oldu da vatandaş vermedi, niye böyle bir değişikliğe gidiyorsunuz?’ sorusunun özü bu. Çok yerde soruluyor.
Doğru, AK Parti’ye 2003’ten beri millet desteğini sürdürüyor, hem de her seçimde artırarak sürdürüyor. Bu da doğru. Ancak bu 15 yılın ilk gününden bu tarafa bir değerlendirme yapmamız lazım. Biz vatandaşlarımıza, milletimize verdiğimiz sözü tuttuk ama o kadar büyük badirelerden geçtik ki. Belki bunun 3-5 tanesi kamuoyu tarafından biliniyor. Çok daha fazlası bilinmiyor. Her şeyi biz vatandaşa yansıtırsak, moral bozarsak bu ülkede nasıl iktidar olacağız? Nasıl ülkeyi yöneteceğiz? Biz ilk günden beri, bakın iktidara geldik, 8 Ocak’ta bir muhtıra yedik. Haberiniz var mı bilmiyorum. 2003 yılı 8 Ocak’ta ilk muhtırayı yedik. O gün Diyarbakır’da uçak düştü, gündem değişti ve o muhtıra güme gitti. Bir açın arşivlere bakın. Oradaki söylenenler 27 Nisan’dan çok daha ileri şeylerdi. Ama o gündem olmadı, uçak düştü. Yani biz şeytan taşlamadan vakit bulduğumuz aralarda da iş yaparak bugünlere geldik. Hani derler ya şeytan taşlamaktan iş yapmaya vakit yok. Hem onu yaptık hem onu yaptık. Ona rağmen iş yaptık.”
DEMOKRASİ DIŞI DAYATMALARLA MÜCADELE ETTİK
Yıldırım, 15 yıl boyunca sürekli demokrasi dışı dayatmalarla mücadele ederek bugünlere geldiklerinin altını çizdi. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu Türkiye’nin kaderi değil. İrade tek olmalı. Vesayet olacaksa tek vesayetin millet vesayeti olması lazım. Onun dışında hiçbir vesayetin, hiçbir demokrasi dışı unsurun halkın seçtiği iktidara baskı yapmaması lazım. Ona hiza vermemesi lazım. Getirdiğimiz sistemin amacı bu. Bakın 2007’de cumhurbaşkanını niye seçemedik? Bugün meydanlarda bas bas bağıran CHP bunun hesabını versin önce, niye bu ülkede cumhurbaşkanı seçtirmedi? Ne eksikti? Çalışan demokrasiyi çalışmaz hale getirdiler. Orada karar aldık, cumhurbaşkanını halkın seçmesi… Sorun ortaya çıkınca kavga edecek halimiz yok, işi sahibine götürdük. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmayan bir iş oldu. Bunun bayraktarlığını, öncülüğünü de ana muhalefet partisi yaptı. Biz de erken seçim kararı aldık. Daha sonra da referandum yaptık ve dedik ki ‘madem bize seçtirmiyorsun, millete soralım.’ Millet de ‘Biz seçeceğiz.’ dedi ve cumhurbaşkanını seçti.”
Anayasa değişikliği sürecine yönelik soruları yanıtlayan Yıldırım, bu sürecin esasında 2007’deki değişikliğin devamı niteliğindeki eksikliklerin tamamlanması olduğuna işaret etti.
Yıldırım, “Zaten darbe anayasasında garabet bir durum vardı. Parlamenter sistem öngörülmesine rağmen Evren Paşa kendisi cumhurbaşkanı olacak diye cumhurbaşkanı yetkilerini başkanlığa göre yazdırmıştı. Oradan zaten sistem bozuktu. Bunun üzerine bir de halk tarafından seçilmeye başlanınca bu sefer mevcut yapı ile anayasa tamamen uyumsuz hale geldi.” dedi.
Yıldırım, mevcut sistemin değişmesi gerektiğini belirterek, “İki türlü de değişebilir, ya güçlü parlamenter sistem ya da güçlü başkanlık sistemi, biz bunu savunuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi de parlamenter sistemi savunuyor. Esasen Milliyetçi Hareket Partisi de parlamenter sistemi savunuyor ama Sayın Bahçeli dürüstçe, ‘bunu savunmama rağmen şu anda bunu değiştirecek gücüm yok. Bu mevcut durumun da böyle devam etmeyeceği bir gerçek. Ben siyaseti değil, memleketi ve milleti düşünüyorum. Önce memleketim ve milletim, sonra siyaset. Onun için bu uzlaşmaya varın’ dedi.” ifadelerini kullandı.
Başbakan Yıldırım, aynı çağrının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da yapıldığını ifade ederek, CHP’nin de, MHP’nin de, AK Parti’nin de bütün seçimlerdeki vaadinin anayasa değişikliği olduğuna dikkati çekti.
Kılıçdaroğlu’nun bu çağrıya yanaşmadığını aktaran Yıldırım, bir adım daha ileri giderek “Siz teklifinizi getirin. Biz de teklifimizi getirelim. Meclis’te birlikte oylayalım, vatandaşa soralım.” dediğini, fakat CHP’nin buna da yanaşmadığını dile getirdi.
BU SİYASET ÜSTÜ BİR ŞEY
Yıldırım, her zaman uzlaşmayı önemsediklerini vurgulayarak, “Yaşanan olaylar ve geçmişteki yaşananlar böyle bir değişikliği kim olsa, iktidarda kim olursa olsun yapmak zorunda. Bu çelişkiyi, bu açmazı düzeltmek zorundayız. Bu siyaset üstü bir şey.” dedi.
Cumhuriyet kurulduğundan beri var olan yapı içerisinde bir çekişmenin olduğuna işaret eden Yıldırım, “Açın o günleri, o zabıtları, hatıraları okuyun göreceksiniz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün son 7-8 yılında İnönü ile ilişkilerine bakın. Özellikle temel bazı konularda çok ciddi görüş ayrılıkları olmuş.” ifadelerini kullandı.
Özellikle çok partili hayattan itibaren bu konunun tartışıldığını belirten Yıldırım, “Aynı partili olmalarına rağmen rahmetli Celal Bayar, rahmetli Menderes arasında bile anlaşmazlık olmuş. Daha sonra bakıyorsunuz, merhum Erbakan, Türkeş, Özal, Demirel ‘başkanlık sistemi” diyor.” şeklinde konuştu.
Yıldırım, merhum Başbakan Bülent Ecevit’e, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in anayasa kitapçığını fırlattığını anımsatarak, şunları kaydetti:
”Bu sistem iki erke dayanıyor. Yani yürütmede iki güçlü irade var. İki güçlü iradeyle yürütme maalesef başarılı şekilde olamaz. İradenin tek olması lazım. Hangi sistem olursa olsun millet yetkiyi verdiğinden hesabı soracak. Şimdi yetkiyi sonuna kadar verdiği bir cumhurbaşkanı var, hesap sormadığı bir cumhurbaşkanı var. Mevcut yapı. Cumhurbaşkanının yetkileri bu değişiklikten önce de çok fazla. Burada sadece ona birkaç tane ilave geliyor. Birkaç tanesi de geri alınıyor aslında. Geri alınanlar da var. Lehine düzenlemeler var bir de aleyhine düzenlemeler var. Hukuki sorumluluğu artıyor. Siyasi sorumluluğu geliyor. Cezai sorumluluğu geliyor. Yetkileri de geliyor. Yetkileri gelirken de mevcut yetkilerinin bir kısmından fedakarlık yapıyor.”
GÜÇ VE DENGE SİSTEMİ BİR ARADA DÜŞÜNÜLÜYOR
Cumhurbaşkanının yeni sistemde kanun teklif etme yetkisinin olmadığını, bu yetkinin Meclis’e, milletvekillerine ait olduğunu anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ikincil düzenleme. Bir kanun var, bir de Bakanlar Kurulu, yönetmelik, tüzük var. Cumhurbaşkanlığının düzenleyeceği hususlar, tüzük, yönetmelik, Bakanlar Kurulu’nun yerine geçen Cumhurbaşkanlığı kararnameleri. Bunlarla ilgili yetki aşımı olan bir düzenleme yapınca geçersiz oluyor. Kanun geçerli oluyor. Aynı konuda kanun varsa cumhurbaşkanlığı kararnamesi de olamıyor. Daha somut hale getirirsek, cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile cumhurbaşkanı bakanlıkların sayısını arttırabilir, azaltabilir, adını değiştirebilir ama bir ilçe, bir il kuramaz. Yani tüzel kişiliği oluşturamaz.
Siyasi partiler kanunu, seçim kanunu, iller kanunu, asayiş, ceza kanunu bütün kanunları yine Meclis yapmaya devam edecek. Sonra cumhurbaşkanlığı kararnamelerini Meclis, Anayasa Mahkemesi’ne götürebiliyor. Aynı zamanda kanunları da cumhurbaşkanı götürebiliyor. Cumhurbaşkanı kanunu veto edebiliyor. Meclis de direniyor. Güç ve denge sistemi bir arada düşünülüyor.”
SORUNLARI, TORUNLARA HAVALE ETMEK İSTEMİYORUZ
Kendilerini değil, ülkenin geleceğini düşündüklerini vurgulayan Yıldırım, “İnsanlar gelip geçici, ülkemiz baki. 16 bağımsız devlet kurmuşuz, bu 17’ncisi. İnşallah 17 hep devam eder. Ama bizden sonraki kuşaklara sorunları azaltılmış bir Türkiye bırakmak istiyoruz. Sorunları, torunlara havale etmek istemiyoruz.” dedi.
İdam tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine ise Yıldırım, “Kök boya yapmadan önce şaplama yaparlar. Önce şapladığını boyayın. Ortada bir iş var. O işi yapmadan başka işe heveslenmenin anlamı yok. Şu anda referandum sürecindeyiz. Bitsin de ondan sonra bir daha bir araya gelir konuşuruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Yıldırım, Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürüldüğü hatırlatılarak, konuya ilişkin gelişmenin sorulması üzerine, şunları kaydetti:
“Meclis’te oylama falan yapılmıyor. Milletvekilliği düşme usulu şu, kesinleşmiş ceza kararı olan bir milletvekilini, bu karar Meclis’e ulaşırsa görevli kürsüdeki başkan o kararı okuyor, bitiyor iş. O kararı okumamak suç. Yani görevini yerine getirmemiş oluyor. Geçmişte olmamış ise bugün olmayacak diye bir şey yok. Türkiye bir hukuk devleti. Her kim için isimler önemli değil, kim olursa olsun kesinleşmiş cezası olan milletvekili için anayasa çok açık. Yapılacak işlem belli ve bu işlem yapılmıştır. Bundan sonra olursa bundan sonra da aynısı yapılır. TBMM, herkese örnek olması lazım. Yani kanunları TBMM yapıyor. Kanun yapan yasama organının, bu kanunların gereğini yapan yargının kararlarını dikkate almaması düşünülemez.”
Başbakanlığın görevinin kesinleşen mahkeme kararlarını, Meclis’e bir üst yazıyla göndermek olduğunu dile getiren Yıldırım, “Ondan sonra Meclis de anayasaya göre gereğini yapıyor. Gayet tabii bundan sonra da bizim görev süremizde ve kim olursa olsun böyle bir karar gereği neyse yapması lazım.” diye konuştu.
Saadet Partisi’nin halk oylamasında “Hayır” oyu kullanacağının hatırlatılması üzerine Yıldırım, “Ne diyelim, Allah yardımcıları olsun. Onlar sonunda ‘Evet’ verir. Onlar, ‘Hayır’ dese de Saadet tabanının gerekeni yapacağına inanıyorum.” diye konuştu.
Kanun hükmünde kararnameyle bazı akademisyenlerin üniversitelerden ihraç edilmelerine ilişkin soru üzerine Yıldırım, ülkede büyük bir olay yaşandığını, 15 Temmuz’un küçümsenemeyeceğini, canlarını vererek darbeyi etkisiz hale getiren bir başka ülkenin olmadığını belirtti. Yıldırım, burada bir travma yaşandığını, 100 binin üzerinde kamu görevlisinin görevinden uzaklaştırıldığını, tehlikenin henüz geçmediğini, örgütün çok kapalı olduğunu söyledi.
Başbakan Yıldırım, yıllarca yanı başında bulunan birisinin örgüt elemanı olabildiğini ve bunun farkına varılmadığını vurgulayarak, “Darbe günü ‘Buraya kadar.’ diyor ve o yanınızdaki insan sizi derdest edip götürüyor. Böyle bir olay yaşanmadı. İki Almanya birleştiği zaman 500 bin kamu görevlisi memuriyetten çıkarıldı. Hepsi bütün hukuki yollara, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) gitti, o da bu kararı değiştirmedi, doğru buldu. Hiçbir devlet, kendisine sadakatle bağlı olmayan memurlarla çalışmak zorunda değildir. Biz de buna benzer bir durumla karşı karşıyayız.” şeklinde konuştu.
Yıldırım, bu kadar büyük bir olayı yaşarken hataların mutlaka olacağını, bunu ilk günlerde söylediğini, intikam duygusu ile değil adaletle hareket edeceklerini yineledi.
Mutlaka kurunun yanında yaşın da yanabileceğini dile getiren Yıldırım, bunları önlemek için ilk olarak bir genelge yayınladıklarını, ‘isimsiz, adresi belli olmayan şikayetleri kimse dikkate almayacak.’ dediklerini anımsattı.
VATANDAŞ AİHM’E KADAR GİDEBİLECEK
Binali Yıldırım, buna rağmen bazı yargı mensuplarının bu genelgeyi idari bir karar olarak görerek dikkate almadıklarını söyledi. Yıldırım, şöyle konuştu:
“Çok değil ama bazı yerlerde bunun dikkate alınmadığını, bu ihbarsız mektuplara göre işlem yapıldığını duyuyoruz. Bugüne kadar kurumlar bir takım kriterler belirledi. Olağanüstü hal ilan edilir edilmez ortaya koyduğumuz kriterler var. Bunlara göre ya açığa alınıyorlar ya da ihraç ediliyorlar. Daha sonra bu şikayetler toplanıp değerlendiriliyor, buna göre karar ya düzeltiliyor ya da teyit ediliyor. Bu uygulamaya göre 19 bin civarında göreve dönüş oldu. 100 bine yakın müracaat var ‘Bize haksız işlem yapıldı.’ diye. Bunun bu şekilde yürümeyeceğini gördük, yeni bir karar aldık. Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurduk. Bunu önümüzdeki birkaç hafta içinde yürürlüğe koyacağız. Bu artık yasal altlığı olan bir kurum oldu. Şimdiye kadar yaptığımız, bu kararı verenler, verdikleri kararı tekrar inceliyor, ya kararını düzeltiyor ya da kararım doğru diyordu. Çok doğru bir iş değil ama başlangıçta başka yolumuz yoktu. Verdiği kararı hemen düzeltemez kimse. Bunun doğuracağı sonuçlar da olabilir. İdarede böyle bir şey çok arzu edilen bir durum değil.”
Yıldırım, yeni oluşturulan bu mekanizma ile kararlara yargı yolunun açıldığını, vatandaşın AİHM’e kadar gidebileceğini aktardı.
Komisyonun incelemesinin ardından yanlış bulduğu kararları iptal edip düzeltebileceğine dikkati çeken Yıldırım, “AİHM ve Avrupa Parlamentosu da bu mekanizmanın doğru olduğunu, bu yolla mağduriyetlerin önüne geçileceğini ifade etti.” dedi.
Bazı yöneticilerin, geçmişteki hesaplarını görmek amacıyla süreci kullandığına yönelik bir kanıya sahip olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Rektörlük seçimi olmuş veya bir konu olmuş, bunları kullanıp, ‘Fırsat bu fırsat bu işi de yapayım.’ Takdir edersiniz ki biz önümüze gelen binlerce listeyi inceleyip, ‘Efendim buradan kim hakkında işlem yapıldı. Doğru mu yapıldı, yanlış mı yapıldı?’ Böyle bir mekanizmamız yok, yapamayız da. Ancak ne zaman bilgimiz oluyor biliyorsunuz? Bunlar olduktan sonra haberlerde çıkıyor, sizler tabii araştırıyorsunuz bilinen isimleri, çıkıyor ondan sonra haberimiz oluyor. Bu da gayet doğal.” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, ihraç edilen veya açığa alınan kişileri tek tek kendisinin inceleme şansının olmadığını, bu konuda prensipler ortaya koyduklarını belirtti.
Belirlenen bazı kriterler çerçevesinde işlem yapıldığını dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:
“İki unsur var, bir bölücü terörle ilgili bir de FETÖ ile ilgili. Bunun dışında disiplinsizlik, geçimsizlik, kişisel husumetler bizim konumuz değil, bu uygulamanın konusu da değil. Bunlar hiçbir şekilde, bizim kriterlerimiz içinde yer alan şeyler değil. Bir, bölücü terör örgütüyle irtibat, iltisak. İki, FETÖ. Bunun dışında hiçbir nedenle işlem yapılmaması lazım. Gönlümüz arzu ediyor ki hiç hata yapmayalım ama bu kadar büyük bir travma, büyük bir olayda hatalar oluyor. Bunların oranı çok yüksek değil. Yani belki kişilerin kimliğinden kaynaklanan bir algı olabilir. Bunun yolu da belli. Bu mekanizmayı şimdi biz yürürlüğe koyuyoruz. Bu mekanizmaya göre, bu ve buna benzer haksızlıklar varsa bu düzelecek.”
KRİTERLER ÇERÇEVESİNDE İNCELEMEDEN GEÇENLER GİDİYOR
Yıldırım, özellikle akademik çevrelerden şikayetlerin geldiğini, diğer bakanlıklar üzerinden yapılan işlemlere yönelik fazla şikayet gelmediğini dile getirerek, “Akademik çevrelerdeki işlemleri, YÖK doğrudan gönderiyor. Yani üniversitelerden YÖK’e gidiyor, YÖK de doğrudan işlem yapıyor, ya açığa alıyor ya da KHK’ya dahil edilmesi için Başbakanlığa gönderiyor. Yani burada yapılan incelemeler, önceki belirlenen kriterle çerçevesinde oluyor. Kriterler çerçevesinde incelemeden geçenler gidiyor. Onun dışında işlem yapılmıyor.” diye konuştu.
Olaylarla tek tek ilgilenmediğini, ilgilenilse dahi işin içinden çıkma şanslarının olmadığını anlatan Yıldırım, “İnsan kapasitesinin yeteceği bir şey değil. Bu hassasiyeti gözetmemiz lazım. Bu bir hak, hukuk meselesi yani birinin konusuyla ilgilenip, diğerini görmezden gelirsek orada da adaletsiz bir durum ortaya çıkar mı? Geneline bakıyoruz. Şikayetleri, kamuoyunda oluşturduğu etkileri dikkate alarak, önlem almaya çalışıyoruz. Başka türlü bir yöntem bulamadık doğrusu.” değerlendirmesinde bulundu.
HAKSIZLIĞI DÜZELTMENİN YOLU BELLİ
İhraç edilen ya da açığa alınanların başvuru ve şikayetlerini değerlendirecek OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’a, bazı akademisyenlerin başvurmayı reddettiği ifade edilerek, “Bu komisyonun resen bazı kararları inceleme yetkisi olacak mı?” sorusu üzerine Yıldırım, komisyonun resen inceleme yetkisi olmadığını bildirdi.
Bazı akademisyenlerin “gurur meselesi” yaparak, komisyona başvurmadıklarının dile getirilmesine ilişkin Yıldırım, şöyle konuştu:
“Niye gurur meselesi yapıyor ki gitsin, hakkını arasın. Tamam, gururları incinmiş olabilir ama bir haksızlığı düzeltmenin yolu belli, gidip hakkını araması lazım. Yani ‘Ben küstüm.’ şeylerini… HDP’liler gibi ‘Biz mahkemeleri tanımıyoruz.’ Şimdi tanıyor mahkemeleri, birer birer haklarında yakalama kararı çıkarılmış, nerede rastlarsa alıyorlar. Böyle bir şey olmaz ki yani hukuk devletine inanmamız lazım. Beğenmesek de hukuk hepimize lazım. ‘Ben hiçbirini tanımıyorum.’ gibi bir yaklaşım olmaz. Bu, çözüm üretmez.”
VATANDAŞLARIN YÜZDE 90’I MÜCADELE ŞEKLİNİ BEĞENİYOR
FETÖ ile mücadele konusunda mağdur olanların halk oylamasındaki tavırlarının nasıl olacağına ilişkin soru üzerine Yıldırım, böyle bir araştırma yaptırmadıklarını, yapılmasını da doğru bulmadıklarını vurguladı.
Meselenin, memleket meselesi olduğunu, parti meselesi olmadığını ifade eden Yıldırım, “Benim köyümden de var, akrabalarımdan da var. Yapacak bir şey yok. Şu anket var, vatandaşların yüzde 90’ı, o kadar yüksek, FETÖ ile PKK ile yapılan mücadeleyi, mücadele şeklini beğeniyor ve destekliyor.” dedi.
Yıldırım, “OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonundan bahsettiniz. 100 bin kişi var ama 7 kişilik bir komisyondan bahsettiniz. Bu komisyonun alt birimleri mi olacak? Çünkü 100 bin kişi oldukça yüksek bir rakam. 7 kişi yetecek mi?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bunlar, sadece onun başındakiler. Onun altında bir sürü elemanlar oluşacak. Şu anda çalışmaları Başbakanlık yürütüyor. Burada bir sayı sınırlaması yok. Onlar inceleme heyetlerini kuracak. Bu çalışmalardan 7 kişi sorumlu. Onlar nihai kararı verecek. Her birinin altında onlarca kişiden oluşan masalar olacak. Bu masalar inceleyecek, onlara verecek. Bu iş üç ayda bitecek bir iş değil. Bu iş zaman alır. Çok dikkatli çalışmaları gerektiğini düşünüyorum.”
ABD’nin, FETÖ ve PKK/PYD konusunda Türkiye’nin taleplerinin yerine getirmemesi durumunda neler yapılacağı sorusu üzerine, Başbakan Yıldırım, olasılıklara göre amel etmenin doğru olmadığını ve yeni yönetime şans tanınması gerektiğini söyledi.
Yıldırım, “Onlar Türkiye ile ilişkilere ‘yeni bir gün’ diyorlar, ‘yeni bir sayfa’ diyorlar. Bu konuda düşünceleri, niyetleri olumlu. Bunun sonrasını görmek lazım. Biz son birkaç senedir, önceki yönetimle ilişkilerimizde maalesef istediğimiz gibi değildi. Ama dünyanın sonu değil. Türkiye’de yerinde. Her zaman Türkiye’nin seçeneği vardır, yapacağı işler vardır. Hiçbir zaman çaresiz olmadık. Bundan sonra da olmayız. Ama ben peşin peşin ‘İyi başladı, kötü oldu, bu da iyi başlayacak, kötü olacak’ diye bir düşünceye girmemize sebep yok. Şu anda beyan esastır. Uygulamayı da görmek lazım. Beyanatlar müspet geliyor. Bunun adımları da önümüzdeki günlerde atılacak diye düşünüyorum.” dedi.
Kıbrıs müzakereleri konusuna da değinen Yıldırım, Kıbrıs Rum tarafının algı operasyonu yaptığını belirterek, “Kıbrıs’ta maalesef Kıbrıs Rum tarafı başından beri ‘Anlaşıyoruz, anlaşacağım’ havasında, etrafa algı operasyonu yaptı. Sonra da şuur altındaki şeyleri ortaya çıktı. Enosis kararı aldı, Enosis kararı alacaksan bu kadar zaman niye meşgul ediyorsun milleti? Bu anlaşma ile taban tabana zıt. Son gelişme, liderler toplantısına Akıncı gitmedi haklı olarak. Dolayısıyla bu toplantı yapılmayacak. Bu çocuk oyuncağı değil.” diye konuştu.
Rum tarafının bugüne kadar bütün haksızlıkları yapa yapa, Avrupa Birliği’ni arkasına alarak geldiğini ifade eden Yıldırım, Türkiye’nin Ada’da adil, iki federasyondan oluşan yönetişimi kabul edeceğini belirtti. Yıldırım ancak Türkiye’nin etkin garantörlüğü ve güvenlik konusunun da bu anlaşma dışında “Olmazsa olmaz” olduğunu vurguladı. Yıldırım, “Bu da yetmez, diyelim ki bütün bu olan bitene rağmen anlaşma yine olacaksa, ‘dört özgürlük’ dediğimiz, insanların, hizmetlerin, malların ve sermayenin Kıbrıs’a serbestçe girip çıkmasını sağlamak lazım. Bu da bizim Avrupa Birliği’nden istediğimiz şey.” ifadelerini kullandı.
Yıldırım, şunları söyledi:
“Kıbrıs bakımından Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmiş muamelesine tabi olması lazım. Bu Avrupa Birliği’nin görevi. Onlar bunu çalışıyor. Yunanistan, Türkiye’nin ve İngiltere’nin görevi de garanti ve güvenlik konuları. Efendim, Akıncı ve Anastasiadis’in görevi de oradaki adil eşitliğe dayanan bir tek Kıbrıs, iki federasyondan oluşan Rum ve Türk taraflarının beklentisini karşılayan bir çözümü geliştirmek. Bunu da Birleşmiş Milletlerin koordinasyonunda yapmaya çalışıyorlardı son zamana kadar, lastik patladı gördüğüm kadarıyla. Yani havası kaçıyor. Bakalım pompalayarak hallederlerse ederler, yoksa lastik değiştirecekler.”
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BU KAMPANYADA ETKİN BİR ŞEKİLDE VAR OLACAK
Halk oylamasına ilişkin “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kampanya sürecinde çok etkin olmasının AK Parti teşkilatında seçimlere giderken rehavet yarattığı yönündeki yorumlar var, ne düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine Yıldırım, Erdoğan’ın bu kampanyada etkin bir şekilde var olacağını belirtti.
Binali Yıldırım, bazı illerde tek tek, bazı illerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte mitingler yapacaklarını kaydederek, “Cumhurbaşkanımızın sahaya inmesi, dolaşması, teşkilata rehavet getirmez, aksine coşkuyu arttırır. Dolayısıyla o değerlendirme bence çok sağlıklı değil.” değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, Türk Silahlı Kuvvetlerinde başörtüsü yasağının kalkmasına yönelik olarak da “Burada iki uygulama vardı. Bir, askeri tesislere başörtülü olarak giriş çıkıştı o kalktı biliyorsunuz. Bir de aynen polis teşkilatında olduğu gibi burada görev alacak, askeri personelin kadınlardan bahsediyoruz, başörtüsü takıp takmamaları konusu. Bu da bir süredir gündemdeydi. Demek ki almışlar. Bu yönde müracaatlar vardı. Şimdi sizden duyuyorum ama bunun son iki üç aydır gündemde olduğunu biliyorum. Bu yönde çalışmaları yaptıklarını biliyorum.” dedi.
GÜNDEMİMİZDE ERKEN SEÇİM YOK
Halk oylaması sonrası erken seçim yapılıp yapılmayacağına yönelik bir soru üzerine Yıldırım, “Gündemimizde erken seçim yok. Şu anda tek gündemimiz memleketin işlerini kesintiye uğratmadan, yavaşlatmadan bir yanda referandum kampanyası devam ederken, bir yanda da memleketin işlerinin devam etmesini sağlamak.” şeklinde konuştu.
Halk oylamasında “Evet” çıkması durumunda, çok sayıda uyum yasası çıkarılması gerektiğini belirten Yıldırım, yeni sistemin 2019 seçimlerinden sonra devreye gireceğini ve bu hazırlıklar için zamana ihtiyaç olduğunu kaydetti.
Binali Yıldırım şöyle devam etti:
“Aksi çıktı, olabilir. ‘Evet’ de çıkabilir, ‘Hayır’ da çıkabilir. O zaman da yolumuza devam edeceğiz, işimize gücümüze bakacağız. Bu bir genel seçim değil, partiler seçime girmiyor. Adaylar ortada yok, bu bir halk oylaması, anayasa değişikliği halk oylaması. Bunun sonucu ne olursa olsun vatandaşın kararı başımız gözümüz üstüne. Yani bizi seçimle tehdit edenler, zorlayanlar aslında kendi siyasi ömrünü kısaltmış olur. Bizim ilk tercihimiz değil seçime gitmek, öyle bir gündemimiz de olmaz.”
Halk oylaması sürecinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu canlı yayında tartışmaya davet edip etmeyeceğinin sorulması üzerine Yıldırım, “Ben tartışmayı seven bir adam değilim. Tartışacak ne var, konuşuruz. İsterse bir araya gelip konuşuyoruz, bundan sonra da konuşuruz. Yani bunlara ihtiyaç yok. O kendi kampanyasını yürütsün, biz de kendi kampanyamızı yürütelim. Vatandaş her ikisini de dinleyip karar verir.” dedi.
BAŞIMIZDA BOZA PİŞİRİRLERSE TEKRAR DÜŞÜNÜRÜZ
Bir gazetecinin, kendisinin “Hayır çıkarsa da bir seçim gündemimiz yok, yolumuza devam ederiz” sözlerini hatırlatması üzerine, Yıldırım, “Ama çok başımızda boza pişirirlerse, toplumda da böyle bir kanaat olursa olursa o zaman tekrar düşünürüz.” değerlendirmesini yaptı.
Halk oylamasında “Evet” çıkması durumunda AK Parti’de olağanüstü kongre yapılıp yapılmayacağına ilişkin soruya ise Yıldırım, “Öyle bir düşüncemiz yok. AK Parti kongreleri zaten bu sene en alt düzeyde başlıyor 2018’de de normal kongremizi yapmış olacağız. Dolayısıyla bu referandum sonucuna göre kongre takviminde bir değişiklik olmaz. İkinci konu, bu hazırlıklar yapılmadan ‘Hemen sisteme geçelim, seçime gidelim’… Bu yaptığımız o kadar güzel işi berbat eden bir şey olur. Yani bu değişikliklerin yapılması şart. Zaten anayasa değişikliğinde de var bu hazırlıkların yapılması. Onun için ne acelemiz var.” diye konuştu.
BİZ UMUTLARI ANLATACAĞIZ
Kampanya süresince “Evet” çıkmasının faydalarını anlatacaklarına dikkati çeken Yıldırım, isteklerinin ‘Evet’ çıkması yönünde olduğunu ve Türkiye’nin bu çelişkiden bir an önce kurtulması gerektiğini bildirdi.
Başbakan Yıldırım, “Kampanyamızı ‘Evet’ üzerine kurduk. ‘Evet’in ülkemize kazanımlarını anlatacağız. ‘Hayır’ kampanyası yapanlar da kendi açılarından endişelerini anlatacaklar. Biz umutları anlatacağız, onlar endişeleri anlatacaklar. Aramızdaki fark bu. Vatandaşımız da bu iki görüşü değerlendirip karar verecek.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin 2023 hedeflerini tereddütsüz yakalaması ve Cumhuriyetin 100’üncü yılında dünyanın büyük ekonomileri arasına girmesi için istikrara, güvene ve tek başına iktidara ihtiyacı olduğunu vurgulayan Yıldırım, bu sistemin tek başına iktidar çıkardığını söyledi.
Milletin, ülkeyi kimin yöneteceğine sandıkta karar verdiğini anlatan Yıldırım, sistemin belediye başkanlığı seçimleri gibi olduğunu ifade etti.
SEÇİMİ YENİLEME SİLAHINI KULLANARAK BUNU YAPIYOR
Başbakan Yıldırım, sistemle krizleri çözecek, uzlaşma kültürünü demokraside geliştirecek tedbirler de aldıklarını belirterek, başkanlık sistemiyle, ABD’nin yaşadığı krizleri yaşamayan birçok ülkenin “Şu değişiklikleri yapalım mı yapmayalım mı?” diye tartıştığı konuları da anayasa değişikliği içerisine koyduklarını anlattı.
Yıldırım, bunların neler olduğu konusunda şu bilgileri verdi:
“Mevcut başkanlık sistemlerinde, ya meclis seçim yenileme kararı alıyor ya başkan alıyor. Bizimkinde ikisinde de var bu hak. Başkan, Cumhurbaşkanı seçim kararı alırsa kendi de gidiyor, Meclisi de yeniliyor. Meclis seçim kararı alıyorsa kendisi de seçime gidiyor, Cumhurbaşkanını da götürüyor. Dolayısıyla erkler arasında bir kontrol ve denge var. Bir uzlaşma mecburiyeti getiriyor, bir kriz çözme mecburiyeti getiriyor. Bunu da ne ile yapıyor? Seçim silahıyla, seçimi yenileme silahını kullanarak bunu yapıyor. Bu birçok anayasada olmayan bizde olan yeni bir unsurdur. Bunun uzlaşma kültürüne ve siyasette kriz aşmaya yönelik çok büyük faydaları olacağını düşünüyoruz.”
BÜTÜN PARTİLERLE KONUŞUP YAPACAĞIZ
Başbakan Yıldırım, bir gazetecinin Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu üzerine, söz konusu kanunlarda değişiklik yapılması konusunun tek başına verilecek bir karar olmadığının, diğer siyasi partilerle müşterek çalışarak yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Bunun, anayasa değişikliğini hazırlarken MHP ile konuştukları bir konu olmadığına da vurgu yapan Yıldırım, “Konuşmalarımız uzlaşma çerçevesinde bunlar yoktu. Ama burada bazı değişiklikler yapma ihtiyacı olduğu aşikar. Mutlaka bunu bütün partilerle konuşup yapacağız.” değerlendirmesinde bulundu.
Başkanlık sistemine ilişkin eleştirilerin hatırlatılması üzerine Yıldırım, “Nasıl bir kompozisyon yapacağını millet çok iyi bilir. Onun için bu değerlendirmeler bence çok sağlıklı değil. Eğer ülkede istikrar sağlanması önemliyse vatandaş bu istikrarı sandıkta öngörecek ve gereğini yapacak. Diyelim ki seçtiği yapı, cumhurbaşkanı, Meclis uyuşmazlık halinde oldu. Bunun sorumlusu kimse, bir sonraki seçimde onun hesabını görüyor.” değerlendirmesini yaptı.
GENEL BAŞKANIN OTURUP LİSTE YAPTIĞI ŞEKLİ DOĞRU DEĞİL
Bir soru üzerine, yeni düzenlemeyle “Cumhurbaşkanı partili olamaz” durumunun ortadan kalkacağına işaret eden Yıldırım, tarafsızlığın görevde geçerli olduğunu anlattı. Yıldırım, bir parti bayrağıyla, rozetiyle seçime girildiğini ancak seçildikten sonra, “herkesin cumhurbaşkanı, başbakanı, belediye başkanı” olunması gerektiğini söyledi.
AK Parti’de bir gecede birilerinin listeler yazmadığını da anlatan Yıldırım, “AK Parti’de çok kapsamlı değerlendirmeler yapılıyor. Coğrafi dağılım… Genel anlamda da en son bir üst kurul oluşturuluyor. O üst kurulda 8-10 arkadaşımız oluyor. Onlar arasında seçiyorlar bütün eldeki bilgileri tarayarak, en uygun sıralama ona göre çıkıyor. O bakımdan genel başkanın oturup liste yaptığı şekli doğru değil.” ifadelerini kullandı.
Millette tabanı olmayan, millet nezdinde kabul görmeyen insanların getirilmesi halinde sahada onları savunmakta zorluk yaşanacağını dile getiren Yıldırım, “İnsanlar öyle hatır gönüle bakmaz. Eğer beklentilerini karşılamayan birkaç yanlışı üst üste yaptınız mı hemen yolunu ayırıyor, hiç umuruna gelmez. Demokrasilerde duygusal bağlar, demokrasi geliştikçe, katılımcılık arttıkça azalır.” yorumunu yaptı.