Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya

Başbakan Davutoğlu, Kutlu Doğum Haftası etkinliğinde konuştu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Kimin başı sıkışırsa, kimin derde deva olacak bir diyar arayışı varsa bu topraklar onlara kendi öz evleri gibi olacak, muhacirlere ensar olmaya devam edeceğiz” dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Kimin

 Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Kimin başı sıkışırsa, kimin derde deva olacak bir diyar arayışı varsa bu topraklar onlara kendi öz evleri gibi olacak, muhacirlere ensar olmaya devam edeceğiz” dedi.
Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının ATO Congresium’da düzenlediği ve bu yılki temasını “Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” olarak belirlediği Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin açılış programına katıldı. İslam dünyasının zor günlerden geçtiğine dikkati çeken Davutoğlu, böyle bir dönemde son derece anlamlı bir temayla Kutlu Doğum Haftası’nın kutlandığını, anıldığını söyledi. “Bu zor günler içinde ruhumuzun daraldığı bir dönemde geçtiğimiz bir hafta içinde öylesine mekanlarda bulunma imkânına sahip oldum ki tam da bu temaya uygun düşüyordu” diyen Davutoğlu, Mekke, Medine, Mescid-i Aksa ve Şam’daki Emevi Camisi’nden sonra 5. kutsal mekan olarak bilinen Diyarbakır’daki Ulu Cami’de geçen hafta bulunduğunu hatırlattı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:“Müslümanları bir araya getiren vahdetin sembolü olan cuma namazından sonra, acılar çeken Sur’daki kardeşlerimiz hep beraber cami önünde tek bir yürekten tevhidin sesi, simgesi, sembolü olan Allahu Ekber nidalarıyla beni karşıladılar. Hiçbir planlama olmadan bizi bağırlarına bastılar, hasretle bastılar. Şiddete, teröre, baskıya, zulme inat tevhidin etrafında kucaklaştık, birbirimize yüreğimizi açtık. Orada sahabiler şehrindeydik, Hazreti Süleyman’ın huzurunda ve her bir adımında Hazreti Peygamber’in bir dostunun, bir ashabının olduğu o mekanda Türk’ü, Kürt’ü hep beraber kavuşmak için omuz omuzaydık. Allah, o beraberliğimizi bozmasın.”Davutoğlu, Diyarbakır’daki Ulu Cami’nin İslam’daki dört mezhebi temsil eden dört ayak üzerine oturtulmuş, dört ayak üzerinde göğe doğru tekbir sesi ve nidasını yükselten tevhid ve vahdetin sembolü olduğunu söyledi.Dün, Diyanet İşleri Başkanı ile Sultan Ahmet Camisi’nde olduğunu anımsatan Davutoğlu, önlerinden 20’yi aşkın 30’a yakın farklı milleten kardeşlerinin geçtiğini anlatarak “Her biri şunu söylediler, ‘Allah sizden razı olsun bize kucak açtınız, sığınacak bir diyar olarak İstanbul’a.’ İşte vahdet bu” diye konuştu.Farklı milletlerden gelen bu insanların kendilerine Arapça ve Türkçe gönülden teşekkür ettiğini aktaran Davutoğlu, “Allah şahit olsun bu diyarı, hep bütün gönül coğrafyamızın vahdet diyarı yapacağız. Kimin başı sıkışırsa, kimin derde deva olacak bir diyar arayışı varsa bu topraklar onlara kendi öz evleri gibi olacak, muhacirlere ensar olmaya devam edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

Sultan Ahmet Camisi’nden sonra Ayasofya’ya gittiğini dile getiren Davutoğlu, Hazreti Peygamber aşkına kalemin kağıda en güzel şekilde dokunuşuyla yazılmış eserlerin sergisi olan Hilye-i Şerif’e geçtiklerini ifade etti.

Hilye-i Şerif’i seyrederken, milletin alemlere rahmet olan Hazreti Muhammed’e duyduğu muhabbeti, sevgiyle temaşa ettiklerini belirten Davutoğlu, “O eserler elle değil ancak gönülle yazılır, gönülden gelen bir muhabbetle yazılır, başka hiçbir şey, hiçbir eğitim o eserlere o güzelliği veremez. Allah, Onun muhabbetini bizden, Ona hasretle buluşmayı isteyenlerden de ayırmasın” diye konuştu.

Bugün Süleymaniye Camisinde “bir başka Peygamber aşığı” Mimar Sinan’ın huzuruna gittiklerini belirten Davutoğlu, “Hangi göz Selimiye’ye baktığında kendisini Selimiye’den ayırmak ister? İstanbul’u bilen birisi Süleymaniye’yi hissetmeden İstanbul’u sevebilir mi? Ve bizim mimarimizi, bizim sanatımızı anlamak isteyen ve bizdeki tevhit aşkını, bizdeki Hazreti Muhammed muhabbetini bilmek isteyen birisi Mimar Sinan’ı anlamadan bunu anlayabilir mi?” dedi.  

Başbakan Davutoğlu, “Allah Diyarbakır Ulu Cami’yi Bursa Ulu Cami’den, Süleymaniye’yi Mardin Ulu Camisi’nden ayırmasın. Biz işte bugün bu kritik dönemde, insanları parçalayanlar varken, şehirlerimizi, güzel Bağdatımızı, güzel Şamımızı, Halepimizi sokak sokak, lime lime ayıranlar varken bu acıyı, bu ızdırabı Diyarbakır sokaklarına getirmek isteyenler varken, Hazreti Peygamber aşkına, tevhit aşkına hiçbir kimse bir diğerine etnik kökenini, mezhebini sormasın ve sadece ‘esselamu aleyküm’ desin, Hazreti Peygamber’in selamını birbirine iletsin. Çağrımız bu, kutlu doğumda çağrımız bu” ifadelerini kullandı. 

“Tevhit her şeyin başlangıcı” diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

 ”Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ı, hayatını bir medeniyetler tarihi perspektifinden incelediğinizde inanmayanların dahi kabul etmek zorunda oldukları bir gerçek vardır, o da bir dünya görüşünden, bir inançtan bir medineye ve bir dünya düzenine geçiş, bir insanın elinde sadece Hazreti Peygamber tarafından gerçekleştirilmiştir.” diye konuştu.

Hazreti İbrahim’in putperestlere meydan okuyarak yürüttüğü mücadelesinde kendi şehrinin olmadığını, Hazreti Yusuf’un da başka bir sistemin içinde tevhidi haykırdığını ancak kendi kavmiyle birlikte bağımsız bir hayat anlayışını egemen kılacak imkanı bulamadığını ifade eden Davutoğlu, Hazreti Musa’nın da kendi kavmiyle yola çıktığını, Kudüs’e ulaşamadan büyük sınavlar yaşadığını, Hazreti Davut ve Süleyman’ın da inancı ellerinde ve gönüllerinde tutarak bir devlet inşa ettiklerini anlattı. 

KENDİ İDEALİNİ TARİHE BİR NAKIŞ GİBİ İŞLEMİŞ TEK BİR İNSAN VAR, O DA HAZRETİ MUHAMMED

Hazreti İsa’nın da “Merhamet Peygamberi” olarak gönüllere nakşedildiğini belirten Davutoğlu, seküler tarih öncülerinin “ideal bir ütopya tahayyül ettiklerini” ancak başaramadıklarını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsanlık tarihi boyunca bir inancı kendi idrakıyla yeniden inşa edip, kendi inkılabını kendi yüreğinde, zihninde gerçekleştirip,   sonra o inkılap ile etrafında kendisi gibi inkılabı gerçekleştirmiş bir toplulukla büyük zorlukları, zulmü görerek, birlikte tek bir cemaat oluşturmuş, sonra onlarla birlikte bir şehirden çıkıp başka bir şehre girerek kendi medinesini kurmuş, kendi pazarını kurmuş, sonra o şehirden hareketle kendi idealini tarihe bir nakış gibi işlemiş tek bir insan var, o da Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhissalatü Vesselam. Onun insanlık tarihindeki farkı budur. Medine kuranlar inancın içinden kendileri devredip aldıkları bir inancı sürdürmüşlerdi, bazen de inancı inşa edenler medineye ulaşamamışlardı. Hazreti Peygamber’in hayatında hepsi var, önce tevhid var. Eğer o tevhit ile kendi inkılabını gerçekleştirmemiş olsaydı Yesrib, şehirlerden bir şehir olmaya devam eder ama asla Medine olamazdı.”

Başbakan Davutoğlu, “Neydi o? Hazreti Peygamberi farklılaştıran o inanç neydi? Ondan sonraki bütün insanları, ona aşkla bağlananları diğer insanlardan farklı kılan neydi? Hira mağarasına Muhammed bin Abdullah olarak girdi, Hira mağarasından bir Kadir Gecesi, bütün bir ümmet, bütün bir insanlık adına hitap edebilecek, bir alemlere rahmet olarak gelen bir ulu önder olarak çıktı” diye konuştu.

Hayatı boyunca kendi zihnini ve düşüncesini dokuyan çok anların bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, 1989 yılında ilk umre ziyaretini gerçekleştirdiğinde bir gece Hira mağarasına çıkarak sabah namazı vaktine kadar orada kaldığını anlatarak, “Sadece onun ayak bastığı yere ayak basayım, secde ettiği yere secde edeyim ve sadece onu hissedeyim diye. Ve o gece onu bütünüyle hissettiğimde tevhidin farkını da hissettim. Tevhidi ancak yalnız başına idrak edersiniz. Tek başınaysanız ve tek başınıza Allah’a iman edip, tevhit ile şereflenmişseniz anlayabilirsiniz. Her şey topluca olabilir, topluca ekonomik faaliyet, sefer, ziyaret, siyaset yaparsınız ama değerli dostlar tevhit tek başına olur, tek başına Allah indinde kulluğunun farkına varamamış bir zihnin sonra vahdeti oluşturması çok zor” dedi.

Hindistan’daki kast sisteminden, ruhban sınıfının üstünlüklerinden ve kadın ile erkeğin varoluş olarak farklı olduklarına dair yanlış inanışlardan örnekler veren Davutoğlu, Hazreti Muhammed’in bütün bu cahiliye adetlerini ayakları altına aldığını anlattı.

Davutoğlu, Hazreti Muhammed’in “Arab’ın Acem’e üstünlüğü yoktur” derken iki ırkı kastetmediğine dikkati çekerek, “Varoluşsal olarak, yaradılış icabı, hiç kimse diğerine üstün değildir. Çünkü herkes tevhit anlamında, Allah huzurunda bir ve eşittir. Allah huzurunda tek başına iman edenler ise bir araya geldiklerinde ise aralarında hiçbir sınıf, zümre farkı olmadan eşittirler, kardeştirler” dediğini hatılattı.

İnsanların böylece özgürleştiğine değinen Davutoğlu, “Kız çocukları diri diri gömülmekten böyle kurtuldu. İnsanları kul köle edenlere karşı ‘Rabbimin dışında başka hiç kimsenin önünde secde etmem’ diyen Hazreti Cafer ve onun geleneği böyle kuruldu. Bizde aynı şeyi söylüyoruz. ‘Dünyada yeni kullar, yeni köleler çıkarmak isteyenlere karşı Allah’ın huzurunda tevhid ile eğilen başımız, başka hiçbir otoritenin karşısında eğilmedi, eğilmeyecek’ diyoruz” ifadelerini kullandı.

İslam’ın en önemli farkının “ah teslimiyet” olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Biz bir kez Allah’a tevhit ile teslim olmuş olanlar, başka hiçbir şeye teslim olmayız. Şimdi Bugün İslam’ı DAEŞ ile aynı safta görmek isteyenler ya da bugün İslam’ı, kadınları tahkir eden bir din gibi görmek isteyenler, açsınlar tarihe baksınlar. Hiçbir dini gelenek içinde dahi Hazreti Hatice’ye, Hazreti Ayşe’ye duyulan saygı, İslam’a kadar olmamıştır. Açsınlar tarihe baksınlar, ‘Kadınların nasıl ruhları var mı’ diye, tarihe değil hatta modern döneme baksınlar. 19’uncu yüzyıla kadar Batı felsefesinde ‘Kadınların ruhu var mı yok mu’ tartışması yapılır ve şeytanın nüfuz ettiği kadın vücudundan, şeytanın çıkarılması için yakılma törenleri yapılırdı. Biz ise Peygamber’e duyduğumuz muhabbeti onun annesine, Amine Hatun’a duyan bir mevlit geleneğinin parçasından geliyoruz. Onun eşlerine, ‘analarımız’ olarak bakan, her birini ‘bütün bir insanlığın annesi’ olarak gören ve bütün erkeklerden, bu anlamda bir ayrım yapmak için söylemiyorum ama daha şerefli addeden bir muhabbetle onlara bağlıyız.”

 Davutoğlu, eşlerine nasıl muamele edilmesi gerektiğini, çocukların başlarını okşarken, yetimlerin de başlarının okşanması gerektiğini, her bir kadının her bir erkeğin, her bir insanın eşit, Allah huzurunda eşref-i mahlukat olduğunun, Hazreti Muhammed’den öğrenildiğini anlattı.

Ahmet Davutoğlu, “Bizim aramıza DEAŞ zihniyeti de giremez, bizim aramıza bu muhabbeti yok etmek isteyen hiçbir tefrika da giremez. Buradadır, farkımız. Vahdet burada, tevhidi idrak edenin nihai durağı vahdettir. Bu tevhit nasıl Allah’a muhabbetle başlar” ifadelerini kullandı.

 Allah’tan korkmanın dahi Allah’a muhabbetten olduğunu dile getiren Davutoğlu, gerçek korkunun cehennemden çok, Allah’ın huzurunda cemalini görememekten duyulacak korku olduğunu söyledi. 

“Hazreti Peygamber’e duyduğumuz muhabbet, onunla birlikte bütün insanlığa duyduğumuz muhabbettir” diyen Başbakan Davutoğlu, gerektiğinde cihad etmek zorunda kalınmışsa da onun da insanlık onurunun korunması için olduğunu anlattı. 

İNSANA SAYGI GÖSTERELİM

Çanakkale’de, Yemen’de, Mehmetçiğin, ‘Peygamber ocağı’ mensubu olarak kanını toprağa vermesinin de yine Hazreti Muhammed ve Allah aşkına olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:

“Bugün etrafımızın ateş çemberiyle sarıldığı bir dönemde, bu ateş çemberinin ülkemizin içini de yakmasını isteyen, hainlerin, fitne odaklarının olduğu bir dönemde hepimizin sığınmamız gereken temel kavram tevhittir ve vahdettir. Gelin birlik olalım, gelin. Diyarbakır’ı Bursa’dan ayırmak isteyenlere, Hakkari’yi Edirne’den koparmak isteyenlere karşı birlik olalım. Diyarbakır’da Ulu Cami’de saf duranlarla Bursa Ulu Cami’yi ayırmak isteyenlere karşı birlik olalım. Gelin, birbirimize selam verirken, ‘Mezhebin nedir, senin geçmişin nedir’ diye sormadan, birbirimizin gözünün içine sadece insan olduğumuz için muhabbetle bakalım ve düşüncesi, siyaseti, zihniyeti ne olursa olsun insana saygı gösterelim. Çünkü her bir insanda eşref-i mahlukat olmanın yansıması vardır. Bizimle en zıt düşünce de olsa, dün bize karşı savaşmış bile olsa her bir insanda biz, Allah’ın yaradılış mucizesini ve esmasını görerek, saygı duymak durumundayız.”

Kan davasının, asabiyet kavgalarının olmaması gerektiğini aktaran Davutoğlu, bu yüzden selam verirken, bakarken de sadece Aşk-ı Muhammediye ile bakılması gerektiğini söyledi.

Önce ülkeyi, aileleri ve şehirleri birleştirilmesini isteyen Davutoğlu, daha önce de “Herkes kendi mahallesinden çıksın” diye çağrıda bulunduğunu anımsattı. 

Başbakan Davutoğlu, “Son dönemde bu ülkeyi kutuplaştırmak isteyenler, bu ülkenin halkını, dedeleri aynı safta savaşmış olanların torunlarını birbirlerinden koparmak isteyenler, herkesin kendi mahallesine dönmesini arzu ediyorlar. Buradan çağrıda bulunuyorum 78 milyon kardeşime, vatandaşıma, herkes sığındığı mahallelerden çıksın ve birbiriyle tanışsın, birbiriyle selamlaşsın ta ki görüş ayrılıklarımız, etnik köken farklılıklarımız, mezhebi ayrımlarımız bizim ortak bir kaderi paylaştığımız inancımızı yok edemesin. Sonra şehirlerimizi birleştirelim” diye konuştu. 

GELİN BİRLİK OLALIM, BU ÜLKEYİ KORUYALIM

Halep, Humus ve Şam’ın parçalanmasıyla yüreklerin de parçalandığını ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

“Bütün şehirlerde yaşayan kardeşlerime sesleniyorum. Şehirlerinizi, barikatlarla, çukurlarla parçalamak isteyenlere karşı, o çukurlar ve barikatların karşısında, ‘Bizim yüreğimiz birdir’ diyerek, o çukurları, o barikatların önüne geçerek, durdurun. Yürekleri parçalayanlara karşı, yürekleri birleştirenlerden olun. ‘Bizim şehirlerimizi Bağdat’a çeviremeyeceksiniz, o güzel Bağdat’a’ diye haykırın. ‘Bizim şehirlerimizi, Halep’e, Humus’a, Hama’ya çeviremeyeceksiniz’ diye haykırın. Gelin birlik olalım, şehirlerimizi koruyalım. Gelin birlik olalım, bu ülkeyi koruyalım.”

Türkiye’nin 78 milyon vatandaşın bulunan bir ulus devletten ibaret olmadığına işaret eden Davutoğlu, ordular, İstiklal Harbi’ne giderken Muhammed İkbal ile Cezayir halkının, ordunun zaferi için dualar ettiğini anlattı.

Mazlum milletlerin son ordusu olduğu bilindiği için o duaların edildiğini söyleyen Davutoğlu, bu ülkenin tohumlarının o dualarla atıldığını ifade etti.

MAZLUM MİLLETLERİN SON KALESİNİN DÜŞMESİNE ASLA İZİN VERMEYİZ

Davutoğlu, “Biz neticesi ne olursa olsun, sonuna kadar mücadele ederiz, mazlum milletlerin son kalesinin düşmesine asla izin vermeyiz. Vahdetimiz budur, tevhitten anladığımız budur. O zaman bu ülke, işte dün, Sultanahmet’te önümden geçen o fakir Suriyelilerin, buraya sığınmış o Myanmarlıların, Arakanlıların, bir nefes özgürlük havası almak için gelmiş o Mısırlıların ülkesidir” diye konuştu.

Bakü şehitliğinde, Kudüs’ten, Bakü’den, Trablusgarp’tan şehit bulunduğunu belirten Davutoğlu, bu şehitlerin hepsinin Kafkas İslam Orduları safında savaştığına işaret etti. Son günlerde, Azerbaycan’da hayatını kaybedenlere de rahmet dileyen Davutoğlu, “İnşallah özgür olacakları günler yakındır” dedi.

Davutoğlu, 29 Nisan’da 100’üncü yılı anılacak Kut’ül Ammare Kuşatması’nda, albayrak ve sancak-şerif için şehit düşenlerin arasında, Türkler, Kürtler, Araplar, Şiiler ve Sünnilerin bulunduğunu anlattı.

Önce ülkeyi vahdetle, şehirleri de birlikle buluşturacaklarını ve ‘Gelin bir olalım” diyeceklerini aktaran Davutoğlu, sonra da mazlum milletlerin birlik dergahı olan Türkiye’nin etrafına adalet sunmak için gayret sarf edeceğini vurguladı.

Bütün gönül coğrafyasının birliği ve beraberliği için nerede olursa olsun yönünü Anadolu’ya, İstanbul’a dönen milletlerin birliği ve beraberliği için gayret sarf edeceklerinin altını çizen Davutoğlu, durmayacaklarını, şehirleri, ülkeyi ve mazlum milletleri bir ve beraber kıldıktan sonra, hangi dine, etnik kökene ve kıtaya mensup olursa olsun bütün insanlığa muhabbet duyarak, onlara adalet, hak ve hukuk çağrısında bulunacaklarını söyledi.

Haiti’de deprem olduğunda, oraya yardımlarla birlikte ilk inen uçağın THY’ye ait olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye’nin “Bize yardım eden kimse yok mu” diye bir ses duyduğunda Arap mı, Acem mi, Kürt mü, Türk mü, Afrikalı mı, Latin Amerikalı mı olduğuna bakmaksınız, gidip yardım ettiğini belirtti.

Filipinler’de de Nepal’de de tsunami olduğunda oralara da ilk inen uçağın Türkiye’ye ait olduğuna işaret eden Davutoğlu, Allah’ın devlete ve millete zeval vermemesini diledi.

Sülaymaniye Camisi’ndeki “Medeniyetimizin Mimarı, Sinan’ı Anlamak” programından sonra Ahmet Davutoğlu, Süleymaniye’deki Bilim ve Sanat Vakfı’na geçti.

Bilim ve Sanat Vakfı’nda 1 buçuk saat kalan Davutoğlu, programının ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ziyaret gerçekleştirdi.