Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne son tabliyenin yerleştirilmesi töreninde konuşan Davutoğlu, bir gurur tablosu ile karşı karşıya olunduğunu dile getirerek, emeği geçenlere ve bu tür projelere öncülük eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Türk milleti adına teşekkür etti.
İstanbul için tarihi bir gün yaşandığını vurgulayan Davutoğlu, İstanbul’un tarihi yarımadası, boğazı, yedi tepesi ile dünyanın en güzel şehri olduğunu söyledi.
Davutoğlu, her taşı Türk milletine emanet olan İstanbul’un 3. köprü ile üzerindeki yüklerden büyük bir kısmını atmış olacağına işaret ederek, şöyle konuştu:
“Tarihi dokuya ve İstanbul’un merkezi hattına herhangi bir trafik yükü olmadan transit geçecek araçlar, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü kullanarak, yollarına devam edecek. Böylece İstanbul yeryüzünün üstünde üç köprü, yerin altında Avrasya, Marmaray tünelleri ile Melen projesini de dahil edersek 6 kez iki kıtayı birleştiren bir şehir olacak. Bu gelecek nesiller açısından önemli bir proje. Ülkemiz için bir iftihar projesi. Çünkü dünyada büyük yatırımlar ekonomik kalkınmanın düşüşe geçmesiyle birlikte dururken, bu yatırmalara ara vermeden istikrar içinde sürdüren tek ülke Türkiye. Bugün Türkiye her açıdan yükselen ekonomisi, şehirlerine kattığı yeni boyutlar ve dünya çapında gerçekleştirdiği projeler ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile dünya gündemine pozitif bir şekilde mührünü bir kez daha vuruyor.”
YENİ PROJELERE CUMHURİYET’İN 100. YILINA GURUR VE VAKARLA YÜRÜYECEĞİZ
Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin 1 Kasım seçimlerinden sonra kazandığı istikrarla başlayan bütün projeleri yerine getireceğini ve yeni projelere Cumhuriyet’in 100. yılına gurur ve vakarla yürüyeceğini belirtti.
Birileri tahrip ederken, Türkiye’yi inşa etmeye devam edeceklerini aktaran Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu dünya içinde önemli bir proje. Avrupa ile Asya’yı birleştiren dünya ölçeğinde ve bir ilk niteliği taşıyan bir köprüden bahsediyoruz. Asya ile Avrupa bir kez daha birleşiyor. Bu dünya içinde önemli bir proje. Avrupa ile Asya’yı birleştiren dünya ölçeğinde ve bir ilk niteliği taşıyan bir köprüden bahsediyoruz. Asya ile Avrupa bir kez daha birleşiyor. Bizim milletimiz de Asya ve Avrupa arasında yay gibi gerilen büyük devlet geleneklerini kurmuş, tarihe mührünü vurmuş bir millet. Tarihe Asya ile Avrupa arasındaki büyük yolculuğuyla mührünü vuran milletimiz bugün kendi mühendisleri, kendi işçileri, kendi el emeği ve zihin bereketiyle bir kez daha mührünü vuruyor. Bu mührümüzü daim eylesin. Bu mühür ile birlikte iki kıtayı sadece köprü ile değil, gönül köprüsüyle birleştirmeyi bize nasip etsin. Bu köprüden geçen her yolcunun menzile sağlık, huzur ve mutluluk içinde ulaşmasını temenni ediyorum. Bu son parçayı koyarken aslında yüreğimize de buluşmaların ilk parçasını koyuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanım, son olarak buraya geldiğimizde firma ile anlaşmamız çerçevesinde o gün düğün, nikah aktini gerçekleştirmeyi düşünen bütün işçilerimizin düğünü bu köprü üzerinde yapılacak. Bu son parça aynı zamanda gönülleri de birleştiren ilk parça olacak. Bir kez daha zatialinize, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımıza ve geçmiş bakanlarımıza katkıları dolayısıyla ama en önemlisi işçilerimize verdikleri emek dolayısıyla teşekkürü bir borç biliyorum. Allah hayırlı ve mübarek eylesin. Allah gönülleri birleştirenlerden eylesin.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, yaşanan terör olaylarının geçeceğini belirterek, “Hep beraber huzurlu baharlarda birlikte bu ülkeyi şenlendireceğiz. Baharı annelerimizle, kızlarımızla, kadınlarımızla inşallah barış içinde karşılayacağız” dedi.
Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Kadın Hayattır” buluşmasında katılımcılara hitap etti.
Başbakan Davutoğlu sözlerine, “Hayatın kaynağı, rahmetin, merhametin, şefkatin, zarafetin, nezaketin sembolü kadınlarımız. Fedakarlığın sembolü şehit annelerimiz, şehit eşlerimiz. Kadın onurunun sembolü haline gelmiş Özgecanımızın değerli ailesi. Bütün verdiğim çabalarda, gayretlerde hep yanımda olmuş değerli eşim, salonu dolduran değerli kadınlarımız hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum” şeklinde başladı.
“Ne güzel söylemiş rahmetli Erdem Beyazıt, ‘Kadınlar bilirim ülkeme ait/Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak’ ülkemin kadınlarına selam olsun” diyen Davutoğlu, gönül coğrafyasının kadınlarını selamladığını söyledi.
Davutoğlu, “Srebrenitsa’nın acılı annelerine selam olsun. Somali’de açlıkla çocuklarını beslemeye çalışan onurlu kadınlarımıza selam olsun. Gazze’de bombalar altında çocuklarını yetiştiren onurlu Filistinli kadınlarımıza selam olsun. Dünyanın bütün kadınlarına, merhametin, şefkatin timsali kadınlara selam olsun” ifadelerini kullandı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle gerçekleştirilen bu toplantıda tüm kadınların gününü şimdiden kutladığını dile getiren Davutoğlu, bugünün 8 Mart 1857’de ABD’de daha iyi çalışma koşulları talebiyle bir tekstil fabrikasında başlatılan grevin, 129 kadın işçinin ölümüyle sonuçlanması anısına kutlandığını hatırlattı.
Başbakan Davutoğlu, Kadınlar Günü’nün Batı medeniyetinin kadın meselelerine eğilmesinde tetikleyici bir işlev gördüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
“Bize gelince, bizim kültürümüze gelince, hem İslami değer ve geleneklerimizi itibarıyla hem de milletimizin değer ve töreleri itibarıyla kadın, hiçbir zaman erkek karşısında ikinci konumda tutulmamış, bugün kullandığımız anlamıyla kadın sorunu biz de hiç yaşanmamıştır. Bizde kadının hikayesi daha doğru bir ifadeyle, insanın hikayesi çok farklı. İslam insanı muhatap almış, erkeği andığı yerlerin çocuğunda ayrıca kadını da anarak sürekli bir eşitlik vurgusu yapmıştır. İlahi mesaja muhataplık anlamında da erkekle kadın arasında hiçbir fark gözetilmemiştir. İlahi mesajın muhatabı erkek ya da kadın değil, insandır, insandır, insandır. Bizim töre ve geleneklerimizde de kadın erkek karşısında ikinci bir konuma itilmemiş, dışlanmamış olması gerektiği gibi hayatın içinde, merkezinde rol üstlenmiştir. Dede Korkut kitabında kadının toplum işlerinin her noktasında erkekle birlikte olduğu yazar. İlmi Batu Tasihatnamesi’nde Kırım’dan bahsederken ‘Burada öylesine olaylara şahit oldum ki o da Türklerin kadınlara gösterdiği hürmettir’ der. İşte kadın konusunda örfü böyle olan milletimiz İslam ile şereflendikten sonra da dinini bir gereği olarak kadın meselesinde çok duyarlı olmuş, Hz. Havva’ya, Hz. Ayşe’ye, Hz. Hatice’ye duyduğu saygıyı bütün kadınlara duymuştur. Onun için biz Ahian-ı Rum, Bacıyan-ı Rum’ demişizdir. Ahilerle, bacıları hiç ayırt etmemiş, Anadolu medeniyetimizin kuruluşunda kadınlarımızla erkeklerimizi bir arada anmış, yad etmişizdir.”
MİLLİ İRADENİN EN BÜYÜK TEMSİLCİSİ, KORUYUCUSU, HAMİSİ KADINLARIMIZDIR
Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin yakın tarihte de kadınların hak ettiği değeri görmesi, toplumsal hayata katılması noktasında örnek ülkelerden biri olduğunu vurgulayarak, kadına seçme ve seçilme hakkının, pek çok ülkeden önce Türk kadınına verildiğini söyledi.
Peşpeşe yapılan düzenlemelerle kadınlara 1930’da belediye seçimlerinde oy kullanma, 1933’te muhtar adayı olabilme, 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanındığını aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Türkiye, dünyanın pek çok ülkesinin geriden izlediği uygulamanın öncüsü, öznesi olmuştur. Daha çok kadınımızı siyasetimizde görmek istiyoruz. Bu konuda da özellikle siyasete mührünü vuran, 1 Kasım seçimlerine damgasını vuran teşkilatımızın kadınlarına selam ediyorum. Çünkü biliyorum ki eğer bugün ben sizin huzurunuzda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak hitap edebiliyorsam, kendimi en çok borçlu hissettiğim kesim, 1 Kasım’da sandıklara giden, mührünü vuran kadınlarımız olmuştur. Ak kadınlarımız, ak yüreklerimiz olmuştur. O seçim kampanyalarında yağmur altında bizimle milli iradeyi temsil eden kadınlarımızı unutmamız mümkün olur mu? En zor şartlarda Siirt’te, baskı altında mitinge gelip oy kullanan, sonra da darbedilen o onurlu genç kızlarımızı unutmak mümkün olur mu? Hepsine saygılarımı, hürmetlerimi iletiyorum. Milli iradenin en büyük temsilcisi, koruyucusu, hamisi kadınlarımızdır.”
TEK BİR CANIN BİLE KAYBEDİLMEDİĞİ GÜZEL GÜNLERE İNANCIMIZ TAMDIR
Başbakan Ahmet Davutoğlu, siyasetlerinin esasının insan onuru olduğuna işaret ederek, “Bizim siyasetimizin temeli kadınlarımızın onuruna, insanlık onuruna sahip çıkmaktır. Erkeklik onuru ise ancak ve ancak kadınlara saygı ve hürmetle başlar. Kadınlara hürmet göstermeyen erkeklerin onuru da olamaz, izzeti de olamaz, saygınlığı da olamaz. Annesinin elini öpmeyen, hanımına hürmet göstermeyen, kız evlatlarının başını okşamayan bir erkeğin insanlık onurundan nasibi yok demektir. Kadınlarımızın ve haksızlığa uğramış herkesin bütün o geçmiş acılarını bir daha yaşamamaları için siyaset yapıyoruz” şeklinde konuştu.
Kadın ve annelerin yüreklerinin bugünlerde buruk olduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Terör olayları can alıyor. Canımız yanıyor. Kadınlarımızın, annelerimizin hassas yürekleri, bizim yüreklerimizle birlikte yanıyor. ‘Analar ağlamasın’ diye çıktığımız yolda en büyük dayanağımız annelerin vicdanıydı, yüreğiydi. Bizim inancımızda her can aziz, her hayat mübarektir, saygıya değerdir. Biz yaratılanı yaratandan ötürü severiz. Dolayısıyla yaratılana yapılan her yanlışı da yaratana karşı bir isyan olarak görürüz. Nesilden nesle bu değerlerimizi aktararak, toplumsal hayatımızı huzur içinde, kardeşlik içinde sürdürdük. İnşallah bundan sonra da bu değerleri ihya ederek yaşamaya devam edeceğiz. Bunu söylerken her şeyden önce sizlere, annelerimize, kadınlarımıza, koca yürekli kadınlarımıza güveniyoruz. İnsana, insanın hakikatini, insan olmanın değerlerini, gereklerini ilk anlatacak olan annelerdir, kadınlarımızdır. Her insanın ilk örneği, ilk kılavuzu, ilk öğretmeni annesidir. Şimdi terör olayları var. İnşallah bugünler geçecek, hep beraber huzurlu baharlarda birlikte, bu ülkeyi şenlendireceğiz. Baharı annelerimizle, kızlarımızla, kadınlarımızla inşallah barış içinde karşılayacağız. Terör vesilesiyle tek bir canın bile kaybedilmediği güzel günlere inancımız tamdır. Bu ülkede hiçbir anne terör dolayısıyla inşallah evladını kaybetmeyecek. Evlat acısının ateşi hiçbir eve düşmeyecek. Annelerimizden aldığımız merhametle, adalet duygusuyla bu derdin, bu belanın da üstesinden geleceğiz.”
Birinin şehit annesi Kürt kadını Akide Barkın olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Terör örgütünün operasyonlarında şehit olmuş acılı, ama gururlu bir anne. Bize evini, yüreğini açtı. Bütün diğer evlatlarıyla, eşiyle birlikte bizi ağırlarken ‘Allah, vatana, devlete ve millete zeval vermesin’ dedi. Bütün Kürt anneleri adına sesini yükseltti. Birileri Silopi’de barikatlar kurarken bu anne al bayrağa sarılmış oğlunun cenazesinin önünde milletin değerlerine sahip çıkmanın en güzel örneğini verdi” diye konuştu.
Ahmet Davutoğlu, bütün şehit annelerine ve şehit eşlerine en derin hürmetlerini sunduğunu belirterek, eşini hamileyken kaybedenlerin hem şehit eşi hem de şehit yetiminin annesi olmak hasebiyle 78 milyonun kardeşi olduğunu söyledi.
Diğer annenin de örnek olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Silopi’de çocuklar eğitimsiz kalmasın diye bir an bile öğretmenlik görevine ara vermeyen Tugay Komutanı’nın eşi Lütfiye Ekinci. Kendisini tanımaktan büyük bir gurur duydum. Bir öğretmen olarak gurur duydum. Eşi Tugay Komutanı olarak o terör belasına karşı bölge insanını korumak için nöbet tutarken Lütfiye hanım da okulda, Silopili çocuklara okuma, yazma öğretiyordu. İşte Türkiye’nin birliğinin, beraberliğinin sembolü bu iki kadındır. Bir şehit annesi Kürt bir kadın, Silopili gençlere okuma yazma öğreten Türk kadın. Bu Türk ve Kürt kadınlarını kimse ayıramayacak. Eğer Kürt ve Türk kadınları el ele verirlerse, eğer Kürt ve Türk anneleri birlikte aynı yürekle, aynı coşkuyla evlatlarımızı bağırlarına basarlarsa bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü, huzurunu, kimse yok edemez. Buradan kocaman yürekli Akide Hanım’ı ve Lütfiye Hanım’ı huzurunuzda bir kez daha selamlamak istiyorum.”
Devletin kudret ve şefkatle kaim olduğunu belirten Davutoğlu, teröristlerin kudreti test etmeye kalktığını, devletin milletten kaynaklanan kudretinin her şeyin üstesinde olduğunu gördüklerini söyledi.
“Emin olunuz, bu kudreti bütün bir ülkede sadece şefkat için kullanacağız. Şimdi ise zaman şefkat zamanıdır” diyen Davutoğlu, acıları sarmak için devletin şefkat elini milletle birlikte ülkenin her yerinde hissettirmek için çok kapsamlı bir çalışma içinde olduklarını vurguladı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, terör örgütünün bozduğu huzuru daha kalıcı bir şekilde tesis etmek, terör örgütünün yıktığı, yaktığı ilçeleri, şehirleri daha güzel bir şekilde inşa etmek için büyük bir seferberlik başlattıklarını, bunun birlik, huzur ve demokrasi seferberliği olduğunu söyledi.
Silopi’yi, Cizre’yi, Sur’u terör örgütünün zarar verdiği yerleşim yerlerini bölgenin örnek kentleri haline getireceklerini vurgulayan Davutoğlu, camiden kaymakamlığa kadar, yürüdüğü sokaklarda kendilerini muhabbetle karşılayan Silopililere teşekkür etti.
Silopi’de İstiklal Marşı’nı okuyan çocuklara da buradan söz verdiğini söyleyen Davutoğlu, “Sizin geleceğini kimse karartamayacak. Sizin annelerinizden ayrı düşmenize kimse sebep olamayacak. Terörün yol açtığı yaraları bir an önce saracak vatandaşımızı mağdur etmeyeceğiz” diye konuştu.
KADINA ŞİDDET KONUSU
Başbakan Ahmet Davutoğlu, terör olaylarından bir başka insanlık ayıbına, kadına şiddet meselesine gelmek istediğini belirterek, şunları kaydetti:
“Son yıllarda bütün dünyayı tehdit eder hale gelen ve ülkemizinde gündeminde olan kadına yönelik şiddet meselesi büyük bir insanlık ayıbıdır. Bu insanlık hastalığının mağduru olarak sembol bir isme dönüşmüş rahmetli Özgecan’ı ne zaman hatırlasam; hala içim sızlar, yüreğim sızlar. Mübarek annesini ve babasını geçtiğimiz günlerde misafir ettiğimde de kendilerinde gördüğüm vakar dolayısıyla huzurlarınızda bir kez daha kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum. Mehmet Bey, her türlü saygıya layıktır. Değerli annesi, ablası, onlar bizim sembol olmuş kardeşlerimizdir. Çünkü ben de bir kız babasıyım. Kız babası olmanın ne demek olduğunu, kızlarımın her bakışında yüreğe işleyen o bakışların ne demek olduğunu en yakından bilirim. Hiç bir gece yok ki, gece hangi mesaide, saat kaçta gelmiş olursam olayım, ilk evladımdan bu yana, gece çocuklarım uyurken öpmediğim tek bir gece olmadı. Onların uykulu halleriyle ‘babacığım’ diye sarılmalarını hissetmeden uyku bana haram oldu. Hayatı boyu bunu yaşamış birisi olarak Özgecan’ın babasının, annesinin haleti ruhiyesini nasıl anlamaz, nasıl duyarsız kalabilirim. Yine aynı şekilde şehit eşlerini, şehit annelerinin bu psikolojilerini anlamadan durmak, onların acısını hissetmemek mümkün mü? Bilinsin ki 78 milyon içindeki her kız çocuğunun kendi babası dışında ikinci babası da benim. 78 milyon içindeki her kadının kendi kardeşleri dışında ikinci kardeşi de benim. Onları yönelen her el doğrudan bize, bizim vicdanımıza, irfanımıza, merhametimize yönelmiştir. Elbette evlatlar arasında ayrım yapılmaz, yapmayız da. Ben her zaman ve zeminde kadınlarımıza, kızlarımıza pozitif ayrımcılığa savundum. Oğullarımız alınmasın ama kızlarımızın kıymeti bir başkadır.”
Kız çocukların kendilerini sevdirdiğini belirten Davutoğlu, Allah’tan kız çocuklarının bereketlerini evlerden eksik etmemesi, kız çocuklarının geleceğin anneleri, geleceğin onurlu kadınları olarak hazırlanmaları konusunda yardım etmesi temennisinde bulundu.
ERKEKLERE ÇAĞRI
Davutoğlu, Özgecan’ı ve aynı sonu paylaşan diğer kadınları bir kez daha rahmetle andığını söyleyerek, özellikle erkeklere “Nerede olursa olsun kadınlarımızın onuruna sahip çıkın. Kendiniz hiç bir şekilde ne kadınlarımıza ne çocuklarımıza şiddet uygulamadığınız gibi şiddet uygulayanı gördüğünüzde durmayın, müdahale edin ve kadına karşı şiddeti mutlaka durdurun” çağrısında bulundu.
Kadına yönelik şiddetin sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada önemli bir sorun olarak gündemde olduğunu vurgulayan Davutoğlu, “Biz şiddeti doğrudan bir insan hakkı ihlali olarak görüyoruz. Hiç bir inanç, gelenek ya da töre insana ve özellikle de kadına şiddeti meşru kılmaz. Şiddetin her türlüsüyle olduğu gibi kadına yönelik şiddetle de sonuna kadar mücadelemizi vereceğiz” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2014’te Anayasa’nın 10. maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmünü eklediklerini, 2005’te yürürlüğe giren iş kanununda kadın erkek eşitliğini gözeten ve ayrımcılığı kaldıran birçok düzenleme yaptıklarını, aynı yıl Türk Ceza Kanunu’na cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda geniş kapsamlı düzenlemeler gerçekleştirdiklerini söyledi.
İlk Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı’nın 2006’da uygulamaya konulduğunu, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu 8 Mart 2012’de yürürlüğe koyduklarını dile getiren Davutoğlu, şiddet ihbarları için Alo 183 çağrı hattını 7 gün 24 saat hizmete verdiklerini anlattı.
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Uygulaması’nı başlattıklarını belirten Davutoğlu, 2010’da bir hüküm daha ekleyerek bu maddeyi pozitif ayrımcılık hususunu da barındıran güçlü bir yapıya kavuşturduklarını dile getirdi.
KONUKEVLERİ 3 BİN 382 KADIN KAPASİTEYLE HİZMET VERİYOR
Başbakan Ahmet Davutoğlu, şiddet mağdurlarını ve koruyucu hizmet sunumunu güçlendirme konusunda da geçmişte çalışmalar yaptıklarını, şimdi de uygulamaları geliştirdiklerini anlatarak, konuşmasına şöyle devam etti:
“2011’de kadın konukevi uygulamasını başlattık. Bugün itibarıyla toplam 131 kadın konukevimiz, 3 bin 382 kapasiteyle hizmet veriyor. Belediyeler Kanunu’nda nüfusu 100 binin üzerindeki belediyelere kadın konukevi açma zorunluluğu getirdik. Son 2 yılda kadın konukevlerinde kalan şiddet mağduru kadınlarımıza farkındalık eğitimleri ve okuma yazma kursları verdik. Sosyal, sanatsal ve sportif faaliyetler yaptık. Ekonomik destekler sağladık. Meslek edindirme kurslarından yararlandırdık. Adli yardım ile hukuki destek verdik. Yaptıklarımız yapacaklarımızın habercileridir. Bilinsin ki önümüzdeki 4 yıl içinde de, daha sonraki yıllarda da üzerimize aldığımız emanetin gereğini yapacağız, bu ülkenin kadını erkeğine, genci yaşlısına, her kesimine hizmet etmeye devam edeceğiz. Sizlerle bugün burada buluşmak benim için büyük bir onurdu. Daha nice güzel günlerde hep beraber olacağız.”
Davutoğlu, kürsüden ayrılacağını ancak eşi Sare Davutoğu’nun katılımcılara hitap edeceğini belirterek, “Kadınlarımız her türlü emaneti en iyi koruyan, en iyi saklayandır. Kadınlarımızın merhametine, rahmetine, bereketine ülkemizi emanet ediyoruz. Allah rahmetinizi, bereketinizi daim kılsın, merhametinizi hakim kılsın” diyerek sözlerini tamamladı.
Başbakan Davutoğlu, fezlekelerin bütçe görüşmelerinden sonra değerlendirileceğini belirterek, “Meclis’e ulaşmış fezlekelerle ilgili ne yapacağımız hususunu Meclis Başkanımızla da gerekirse diğer parti temsilcileriyle de görüşürüz” dedi.
Davutoğlu, “Başbakan ile Gündem Özel” programına katılarak canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
HDP’li 5 milletvekili hakkındaki fezlekeye ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, milletvekili olmanın, milletin vekili olması nedeniyle çok ağır bir sorumluluğu herkesin üzerine yüklediğini belirterek, hangi partiye mensup olunursa olunsun millet adına konuşulması, millet adına siyaset yapılması gerektiğini söyledi.
Bu ağır sorumluluğun gereğini yapmanın herkes için önemli bir vecibe olduğunu, bunun aynı zamanda insani ve hukuki sorumluluğu da beraberinde getirdiğini ifade eden Davutoğlu, insani sorumluluğun insanın canını, malını, namusunu ve onurunu kutsal kabul ederek, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösteren bir tutum sergilemek olduğunu kaydetti.
Hukuki sorumluluğun da Türkiye’deki demokratik hukuk kuralları içinde faaliyet icra etmek ve görüş beyanında bulunmak olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Dokunulmazlığın çerçevesini hepimiz için çizen bu insani ve hukuki boyuttur. Bu çerçevelerde sadık kalındıkça her türlü düşünce ve kürsü özgürlüğü demokrasilerin olmazsa olmaz şartıdır. Meclis kürsüsü bu anlamda hiç kimsenin dokunamadığı bir makamdır. Orada konuşan bütün millet adına konuşur. Orada fikir beyan eden şahsi fikrini beyan etmekle birlikte milletin vekili olarak da fikrini beyan eder. Yani şu veya bu partiden seçilmiş olmamız, milletin tümünü temsil etme keyfiyetini ortadan kaldırmaz. Bu çerçeveden bakıldığında dokunulmazlığı bu çerçevede oturtup, demokratik hukuk kurulları içerisinde suç teşkil eden hususlara teşmilet vermek lazım. Bu sıradan suçlar için de böyle geçerli. Yoksa milletvekilliğini hukukun dışında, hukuk kurallarından azade ve bigane olduğumuz bir mevki, makam şeklinde telakki edersek, bir müddet sonra burası her türlü hukuki ve insani ilkenin üzerinde seçkinci bir elit haline dönüşür milletvekilleri. Hepimiz bu anlamda millete hesap vermekle yükümlüyüz. Bu standardın oturması lazım.”
Başbakan Davutoğlu, bazen milletvekili üzerinde ağır baskılar oluşturulduğunu, milletvekilliğinin en temel haklarının yok edilebildiğini, 12 Eylül ve 27 Mayıs’ta, yine Merve Kavakçı olayında bunun görüldüğünü anlattı.
HDP’Lİ VEKİLLERİN TAZİYE ZİYARETİ
Milletin vekilinin yemin bile ettirilmeyen bir baskı altında kaldığını ifade eden Davutoğlu, bazen hiçbir kayıt olmadığını, sokakta suç işlediğinde herhangi bir şekilde müeyyide uygulanmadığını, son olayda da görüldüğü gibi insani ve hukuki açıdan savunulması mümkün olmayacak şekilde 29 canı alan bir teröriste, caniye taziyede bulunmak gibi bir ifrata götürüldüğünü dile getirdi.
Başbakan Davutoğlu, “Öncelikle hepimizin dokunulmazlıkların çerçevesi konusunda anlaşmamız, bir mutabakata varmamız lazım. Ben, bana en aykırı fikirlere dahi sahip olsa her milletvekilinin kürsü dokunulmazlığını sonuna kadar savunmamız gerektiğini düşünüyorum ve savunuyorum da. Ne söylerse söylesin, hangi fikri beyan ederse etsin millet adına, milletin kürsüsünde konuşan kimseye dokunulmaz ama aynı şekilde bir insan olarak ve milletten meşruiyetini almış bir hükümetin Başbakanı olarak da 29 canımızı almış olan ve bu sadece Ankara olayıyla ilgili değil, diğer terör olaylarında teşmil edilebilecek şekilde, bir caninin taziye ziyaretini de dokunulmazlık çerçevesinde değerlendirmek mümkün değil” şeklinde konuştu.
Bazı milletvekillerinin fiilen teröristlere silah taşınması gibi konuların milletvekilli dokunulmazlığı içine giren hususlar olmadığını vurgulayan Davutoğlu, bu ilkeleri koyarak bu konularda anlaşılması gerektiğini aktardı.
BUNU AK PARTİ MESELESİ OLARAK GÖRMEMEK LAZIM
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hangi parti olursa olsun bu konularda anlaşılması durumunda işin kolaylaşacağını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Fezlekeler konusuna gelince zaten bu bir rutin işlemdir. Adalet Bakanlığı Başbakanlığa, Başbakanlık da Meclis’e gönderir. Bugünlerde dokunulmazlık gündemde olduğu için bu fezlekelerin gönderilmesi sanki yeni bir durummuş gibi algılanıyor. Hayır, rutin bir işlemdir, daha önce başka fezlekeler de aynı usule göre gönderilmiştir. Bütün bunları bütçe sonrasında hep beraber değerlendireceğiz ve Meclis’e ulaşmış fezlekelerle ilgili ne yapacağımız hususunu Meclis Başkanımızla da gerekirse diğer parti temsilcileriyle de görüşürüz. Çünkü bütün Meclis’in onurunu temsil eden bir husus. Yani eminim, CHP de MHP de ve geçen gün de vurguladım HDP’nin makul ve vicdan taşıyan milletvekilleri de bu milletvekilinin bir teröristin taziyesine gitmesini kabul etmemiştir. Bunu bir AK Parti meselesi olarak görmemek lazım. Bunu Meclis’in onuru, itibarı, her bir milletvekilinin milletin vicdanının temsil etmesi hasebiyle değerlendirmek lazım. Biz bunu bir parti meselesi olarak değil, Meclisimizin onuru meselesi olarak görüyoruz.”
“5 HDP Milletvekiliyle ilgili fezlekeler Meclis Başkanlığına gönderildi mi?” sorusuna Davutoğlu, “Gönderildi ama bu rutin bir işlem. Böyle bir tartışma gündemde olmasaydı ve başka konularla da ilgili olsaydı da Başbakanlık bu şeyleri Meclis Başkanlığına gönderirdi” yanıtını verdi.
Taziyeye giden milletvekiliyle ilgili fezlekenin durumunun ne olduğuna ilişkin soru üzerine de Davutoğlu, “Hukuki işlemi tamamlanmış bütün fezlekeler Meclis Başkanlığına gönderilir” diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, insani ve hukuki bakımdan Meclis dokunulmazlığının dayandığı ilkeleri aşan konularda herkesin buluşması gerektiğini vurgulayarak, “Bütün fezlekeler bu boyutu taşımıyor. Çok sıradan bazı olaylarla ilgili de oluşmuş hukuki fezlekeler de var. Öncelikle bu iki konuyu, ilkeyi ortaya koyacağız. Bu sadece AK Parti meselesi değil. Sayın Kılıçdaroğlu da ve Sayın Bahçeli de, kendileri de bu muhasebeyi yapmalı ve bu konuda görüş beyan etmeliler diye düşünüyorum. Yani bu meseleyi AK Parti’nin bir tutumu olarak, bizim tutumumuz açık ve aşikar” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Üstümüze düşeni yaparız” dediğinin hatırlatılması üzerine Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bu konudaki tavrını görmek istediklerini, eleştirdiğini, ancak bunun Meclis onurunu rencide eden bir tutum olduğu konusunda mutabık kalıp ortak bir tavır alınmasının önemli olduğunu anlattı.
Davutoğlu, HDP içinde makul milletvekillerinin de bu konudaki tutumlarını görmenin önemli olduğunu belirterek, HDP’li miletvekilleri arasında eski bir müftü bulunduğunu, onun dini ve vicdani kanaatini de duymak istediğini söyledi.
“Evine gitmekte olan, helal rızık için akşama kadar çalışmış, evine gitmek için servis otobüsüne binmiş insanları katleden bir caniyi kutsama anlamına gelen, mazur görme, hatta övme anlamına gelen bir tavrı nasıl görüyor. Bunu bırakın bir milletvekili olmaya, insan olmaya yakıştırıyor mu?” diyen Davutoğlu, yine HDP’de, bazılarını şahsen tanıdığı akil insanlar heyetinden eski akademisyenlerin bu mantığı, Çözüm Süreci’nin birlikte dokundukları temel çerçevesine sığdırıp sığdırmadığını, bunu bir insan olarak nasıl gördüğünü duymak istediğini dile getirdi.
HUKUKUN GEREĞİ YAPILIR
HDP’de eskiden beri bu konudaki hassasiyetini ifade eden milletvekillerinin de seslerini duymak istediğini belirten Davutoğlu, “Ya çıksınlar desinler ki ‘Evet bu hanım doğru yapmıştır. Çünkü o cani, o terörist doğru bir iş yapmıştır. Onun cenazesine, taziyesine gitmek doğru’ desinler. Biz de bilelim yüzlerini. Ya da açık bir şekilde ‘Bu insanlığa da milletvekilliğine de sığmaz’ desinler. O zaman da dokunulmazlık konusundaki tavırlarını görmüş oluruz. Ama burada iki yüzlü bir tavrı kimse göstermemelidir” diye konuştu.
Davutoğlu, Türkiye’nin 1990’lı yıllara dönmesine parti ve Meclis olarak izin vermeyeceklerini vurgulayarak, “Evet, hak ettiği muameleyi görürler. Ama hiçbir şekilde Türkiye’de 1990’lı yıllardaki manzara söz konusu olmaz. O da bu milletvekillerine saygı sebebiyle değil. Çünkü yaptıkları hiçbir saygı atfetmiyor. Onlara oy veren vatandaşlarımıza saygı sebebiyle herhangi bir milletvekilini, 1990’lı yıllarda olduğu gibi yaka, paça götürülüyor görüntüleri olmaz. Fakat hukuk bir şey söylüyorsa onun da gereği yapılır” şeklinde konuştu.
“O zaman tutuklamalar gündeme gelecek olursa?” şeklindeki soru üzerine de Davutoğlu, şunları söyledi:
“O bizim meselemiz değil. Çünkü öyle bir hava estiriliyor ki Türkiye’de, istenildiğinde ve eleştirmek istendiğinde hükümete yöneltiliyor. ‘Niye tutuklama oldu’ deniyor. Bazen de hükümete deniliyor ki ‘Hukuka niye karışıyorsun. Hükümet hukuktan elini çeksin’. Tutuklama hükümetin işi değildir. Tutuklama yargının işidir. 1,5 senelik Başbakanlık döneminde hiçbir hukuki sürece müdahil olmadım, olmayı da doğru görmem. Hangi konu olursa olsun, yargı kendi vicdani hükmünü vermeli. Tutuklama onlarla ilgili bir şey, bizimle ilgili değil. Meclis Başkanımızla gürüşürüz. Eğer dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde bir Meclis iradesi oluşursa Meclisin itibarını rencide etmeyecek şekilde bir hukuki sürecin işlemesi lazım. Çünkü bütün bu meseleler istismar aracı olarak görülüyor. Bir anda suçlu konumunda olanlar mağdur durumuna düşürülüp Türkiye’nin algısı değiştirilmeye çalışılıyor. Bu konularda hepimizin özen ve hassasiyet göstermesi lazım. Hukuki süreç hukukun mantığı içerisinde işlemeli. Siyasi süreç siyasi mantık içerisinde işlemeli. Hukuki süreç işliyor, fezleke oluşturuluyor, bizim üzerimizden Meclis Başkanlığına gönderiliyor. Sonrasıyla ilgili atılacak her adım da hepimizin özenle, iknayla davranması lazım. Türkiye’nin hukuk devleti niteliğini sarsacak hiç bir görüntüye de izin vermemek lazım.”
DOKUNULMAZLIKLARIN KALKMASI
“Bu nasıl olacak. Eğer tutuklama kararı çıkacaksa bir tarafta Meclisin itibarından bahsediyorsunuz, beri taraftan hukuki süreçlerin öneminden bahsediyorsunuz?” sorusuna da Davutoğlu, “Meclisin içinde olmaz. Tutuklamanın illa Meclis içinde mi olması gerekiyor. Bunların hepsini değerlendireceğiz. Benim vicdani kanaatim, bu ilkeler etrafında gerekli adımın atılmasıdır” diye yanıt verdi.
“Dokunulmazlıkların kalkmasından yana mı?” sorusu üzerine Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Tabii. Belli şahıslar için. Yani görüş beyan etmiş, şunu, bunu demiş. Onlara hiçbir şekilde dokunulması gerektiği kanaatini düşünmüyorum. Ama bir insan olarak, yani milletvekili olarak taşıdığımız vasıf dışında bir insan olarak da böyle bir caniyi kutsayan bir tavrın Meclis bünyesinde mazur görülmesi söz konusu olmaz. Onun için net hukuki süreç işler, bu sadece hukuki bir anlam taşır ama o hukuki süreç işlerken Türkiye’de demokratik hukuk devleti kurallarının itibarını kaybettirecek görüntünün oluşmasına izin verilmez. Yapılması gereken budur. Ya sessiz kalmak ya da tümüyle suçlu olanı mağdur gibi bir görüntü verecek şekle dönüşmek. Bu iki pozisyonun da dışında kalmalıyız. Hukuki süreç işlemeli. AK Parti olarak bizim tutumumuz açık ve net olur. Ama bu tutumu CHP’den, MHP’den, MHP kısmı bir şey verdi ama daha açık bir şekilde görmek, hatta HDP’nin makul ve insan vicdanı taşıyan milletvekillerinde de ben bir tavır bekliyorum.”
Sur’daki operasyonların ne zaman biteceği yönündeki soru üzerine Davutoğlu, terörle mücadelenin 23 Temmuz’dan beri çok büyük kararlılıkla sürdüğünü söyledi. Başbakan Davutoğlu, şunları aktardı:
“Herhalde hiç kimse böylesine kararlı bir mücadeleyi yürüteceğimiz kanaatine sahip değildi. Zannettiler ki biz sadece zevahiri kurtaracak bazı adımlar atıp, belli bir yerde bu operasyonlar duracak ya da 1 Kasım seçimleri sonrası duracak. 23 Temmuz’da verdiğim talimat ve karalılığımız neyse bu gün de aynısı geçerlidir. Biz bu ülkenin hiçbir yerinde silahlı bir yapılanmaya izin vermeyeceğiz. Herkesin bunu anlamaması lazım. Bu mücadeleyi yürütürken beni memnun eden birkaç husus var. Yüreğimiz yanıyor, şehitlerimiz var. Bütün şehitlerimize rahmet diliyoruz. Ama memnun eden husus şu; güvenlik birimlerimiz arasında olağanüstü iyi bir koordinasyon var. Silopi’deydim hem halkımızla buluştum, sonra kaymakamlıkta bütün süreçle ilgili brifing aldım, tugay komutanlığında güvenlik brifingi aldım. Hepsinde gördüğüm şey; asker, polis, jandarma, mülki birimler çok iyi bir koordinasyon içinde bunu yürütüyorlar. İkinci memnuniyet verici olan husus şu; bunu alanda hele hele Silopi’de görmekten büyük bir memnuniyet duydum.”
Güvenlik birimlerinin halk ile teröristi çok iyi ayırdığını belirten Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“1990’lı yıllardaki gibi değil. Halkla terörist öylesine ayrılmış ki halk memnun. Demirtaş, benim hemen kaymakamlık önünde açıklama yapıp, ayrıldığım, kaçtığım gibi laflar sarf etmiş. Silopi’de dün 5,5-6 saat belki kaldım ve Silopi’nin her kesimine elimi değdirdim, her birini bağrıma bastım. Herhalde cuma namazı gizli kılınmaz bu memlekette. Cuma namazında halkımla beraberdim. Yaklaşık bir saate yakın tek tek Cuma namazına gelen Silopililerle musafaha yaptım. Onlar Cuma namazını yeni öğreniyorlar, öğrenmeye çalışıyorlar. Daha önce minarelerden marş çaldıranlar, şimdi birden Cuma namazını hatırladılar. Biz ise halkımızla her yere bu ibadetimizi de, doğal buluşmalarımızı da yaparız ve her birini dinledim. Musafaha yapmak el sıkışmaktır, barış ve esenlik dilemektir ama aynı zamanda orada söz söylemek isteyen, Başbakan’a doğrudan sözünü söyleyebilecek bir platformdur orası ve her birisini dinledim. Bazıları eğildi kulağıma özel şeyler söyledi, bazıları şahsi bazı taleplerini iletti. Ama hepsinin birleştiği şey; gözümün içine bakarak, ‘Bir daha eski günlere dönmek istemiyoruz’ dediler. Sonra çıktım cuma namazından yol boyu kaymakamlığa kadar yolda beni karşılamak için bir araya gelmiş ve muhabbet gösterilerinde bulunan vatandaşlarımızla buluştum. Tek tek neredeyse tokalaştım. Sonra esnafları ziyaret ettim.”
Başbakan Davutoğlu, Konya’da, Kulu’da ya da Akşehir’de yapacağı programın aynısını Silopi’de uyguladığını anlatarak, yanında bulunan eşi ve bakanların çelik yelek giymediğini, hiçbirinin yanında özel güvenlik olmadığını anlattı.
Silopi’de 1960 takımının futbolcularıyla konuştuğunu, kaymakamlıkta brifing aldığını ifade eden Davutoğlu, Cevdet Yılmaz’ı Başbakanlık Genelgesiyle tam yetkiyle donatarak görevlendirdiklerini dile getirdiklerini aktardı.
ÜLKENİN BAKANI GECE VE GÜNDÜZ ÇALIŞMALARI YÖNETECEK
Bakanlık temsilcilerinin faaliyetlerini anlattıklarını kaydeden Davutoğlu, “Kaymakamımız, valimiz birifing verdi ve bundan sonra atılacak adımları planladık. Bugünden itibaren de Cevdet Yılmaz orada. Ülkenin Başbakanı da oradaydı, bundan sonra da ülkenin bakanı orada olacak gece ve gündüz çalışmaları yönetecek. Yollar temizlenecek ki, büyük ölçüde temizlenmiş. Hasarlı binalar tamir tamir edilecek, tadil edilecek” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, “Cevdet Yılmaz gelecek mi orada mı duracak?” sorusunu, “Orada duracak, işi oldukça gelecek. Nihayet Kalkınma Bakanlığını da idare etmesi lazım ama gününü orada geçirecek. Sadece orada değil, Cizre’de, Sur’da geçirecek. Bir anlamda özel yetkiyle bütün o operasyon sonrası dönemi birlik, huzur, demokrasi eylem planının uygulanmasına nezaret edecek” diye yanıtladı.
Her bakanlığın Bakan Yılmaz’a bir müsteşar yardımcısı vereceğini dile getiren Davutoğlu, bakanların da kendi bakanlıklarıyla ilgili görevleri yapmaya devam edeceğini ifade etti.
BİRKAÇ GÜN İÇİNDE BİTER
Silopi’de halkın arasında yürüdüğünü ve bir kitapçıya girdiğini anlatan Ahmet Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kitapçıda klasik eserlerin tümünü satın alıp, çocuklara edebiyat eserlerini, Ömer Seyfettin’in, Batı ve Doğu klasiklerini dağıttık. Yolda halkla beraber yürüdük. Sevgi gösterileri arasında yürüdük. Sonra tugay komutanlığımıza gittik ve iftihar ediyorum. Tugay Komutanımızdan brifing aldıktan sonra tugay komutanımızın eşi Lütfiye hanım, Silopi’de bir okulda ders veriyormuş, öğretmen, meslektaşımız. Silopili çocuklar, bu önemli bir ölçüdür. Silopili çocuklar, Silopi’nin tugay komutanının eşinden ders alıyor. Okuma yazma öğreniyor. Onun üzerine onun okuluna, sınıfına gittik. Bir anne şefkatiyle öğrencilere nasıl davrandığını gördüm ve öğrencilerin onu nasıl muhabbetle sevdiklerini… Öğrenciler toplu olarak tek tek kıtalarla İstiklal Marşı’nı okudu. Çıktık şehit evine gittik. Bir şehidimiz, kahraman bir şehidimizin, Kürt bir şehidimizin ailesiyle hemhal olduk, dertleştik, sohbet ettik. Bütün bu safahat dahi şunu gösteriyor. Halk ile terörist çok iyi ayrılmış. Halk memnun, terörist ya terk etmiş ya köşesine sinmiş. Sindikleri köşeden onları çıkarmayacağız. Bir daha Silopi sokaklarına onlar egemen olmayacak. Silopi’de gördüğüm mutlu halk, güven ve huzur içinde hayatını sürdürecek. Esnaflarımızın kredilerini serbest bıraktık. Hepsi inşallah bereketli ticaretler yapacaklar. Bu aynı durum Cizre için de geçerli, Cizre’de de bu yapılacak, Sur’da da. Operasyonun uzun sürmesinin sebebi, halk ile teröristin ayrılmasındaki zorluk. Sur’da, Silopi’de, Cizre’de. Silopi’de daha kısa sürdü ama nihayet uzun bir süre olarak görülebilir. Şehidimizin evine gittiğimizde gördük, daracık sokaklar. O daracık sokaklarda yaşayan insanları ayırt edebilmek, kimin terörist, kimin masum halk olduğunu ayırt edebilmek için çok yavaş hareket etmek gerekiyor. Aksi takdirde çok yoğun bir operasyon havasına girdiğinizde Allah muhafaza masum insanların canlarını kaybetmesi riski de var.”
Başbakan Davutoğlu, operasyonların ne zaman biteceğine ilişkin bir soru üzerine, “Sur’da çok kısa sürede bitecek, çok az kaldı” dedi.
“Nevruza kadar biter mi?” sorusunu ise Davutoğlu, “Kalmaz, birkaç gün içinde biter” diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bu bölgelerde operasyonların ardından imar faaliyetlerinin başlayacağını anlatarak, şunları dile getirdi:
“Ama bittikten sonraki rehabilitasyon dönemi ve bir müddet daha sokağa çıkma yasağı devam eder ki temizlenebilsin, yollar tekrar yürüyecek hale gelsin ama Sur’da daha kapsamlı bir yeniden inşa, imar, ihya faaliyeti yapacağız. Her tescilli bina korunacak ama Silopi’de bu anlamda daha az hasarlı bina var. Sur’da bütün o sonradan yapılmış ve tarihi dokuya uygun olmayan hasarlı binaların tümü tasfiye edilecek, yerlerine orijinal Diyarbakır evlerinin mantığıyla yapılmış evler, eski hali varsa bütün eksizlerini bizzat takip edeceğim. Bütün eski Diyarbakır fotoğraflarını da alarak, Diyarbakır’ın otantik hali nasılsa o şekilde inşa edeceğiz. Çünkü Diyarbakır’a en büyük zarar 12 Eylül’den sonra çevredeki köylerin boşalması dolayısıyla gelen nüfusun, orada derme çatma binalar kurması veya derme çatma yapılar içinde Diyarbakır’ın da kimliğinin bozulması hususu var. Diyarbakır’ı otantik haliyle yeniden inşa edilmesi için birçok arkadaşımızı görevlendirdik. Ben de yapılacak ihya ve inşa faaliyetiyle ilgili detaylı brifing alacağım ama inşallah o güzel Diyarbakır, o köklü şehir geleneğini yansıtacak şekilde tekrar inşa edilecek.”
Cizre ve Sur’un ardından operasyon yapılacak başka yerleşim merkezlerinin olup olmayacağı yönündeki soruyu Davutoğlu, “Nereye ihtiyaç olursa orada yaparız. Çok açık söylüyorum. Bu sabır gerektiren bir işlemdir. Nerede ihtiyaç varsa orada yapılacak” ifadelerini kullandı.
Gittiği her yerde tek tek brifing aldığını aktaran Davutoğlu, “Şimdi zikrederek burada şunlarda yapılacak diye dikkatlerin oralara çekilmesini arzu etmem ama nerelerin kritik olduğunu biliyoruz. Bu hainlerin, bu alçakların nerelere özel yığınak yaptıklarını biliyoruz. Bütün bu yığınakları da hesap ederek, ülkenin her bir yerinde İstanbul’da, Konya’da, Ankara’da, İzmir’de olan şartlar sağlanıncaya kadar ve ihtiyaç hissedilen yerlerin hepsinde bu çalışmalar yürütülecek ama çok sayıda değil bunlar. En önemli taraf, ben Silopi’ye spontan bir şekilde gittim. O akşam karar verdim. Arkadaşları çağırdım, ‘Yarın Silopi’ye gidiyorum’ dedim. Perşembe akşamı ilgili bakan arkadaşları çağırdım ‘Herkes programını değiştirsin, yarın Silopi’ye gideceğim’ dedim. Bu benim kararım. Bundan sonra da böyle yapacağım. Benim çekinmediğimi herkes bilir.”
“Sur’a da gitmeyi planlıyor musunuz?” sorusu üzerine Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tabii zaman gelecek. Diyarbakır benim aşkla bağlı olduğum bir şehir. Diyarbakır’a, Sur’a gitmek için kimseden izin de alacak değilim, kimseden de çekinecek değilim. Bu konuda benim tutumumu herkes bilir. Biz Libya’da, Gazze’de bombalar altında Filistin’e girmişiz, yüreğimizde tek bir korku olmadan eşimle birlikte ya da Libya’da yine bombalar altında Bingazi’ye girmişiz. Buralar bizim ülkemiz ve elhamdülillah o şartların da olduğu yerler değil. Bu noktada bizi kimse eleştiriye tabi tutamaz ki bu alınabilecek riskler anlamında söylüyorum. Türkiye ise bugün bir kaç ilçe hariç marjinalleşmiş bazı terör faaliyetleri hariç Türkiye bütün hayatın normal şekilde aktığı demokratik bir hukuk devleti. Dolayısıyla ne zaman gerekirse ülkemin her köşesine her zaman gideriz ve halkımızla buluşuruz.”
“Yaza kadar bütün operasyonların bittiği bir Türkiye hayal midir, mümkün müdür? Bazı provokasyonlar olabilir demiştiniz, nevruzu mu kast ettiniz” şeklindeki soruyu Davutoğlu, şöyle yanıtladı:
“Silopi’ye spontan gittim. Diyarbakır’da ise HDP’liler, günlerce ilan ederek bir eyleme yöneldiler aynı gün ama spontan olarak gittiğim Silopi’de hiç önceden örgütlenmemiş Silopili kardeşlerim, büyük bir muhabbetle, yüzlercesi, binlercesi bizi karşıladı ama Diyarbakır’da halk HDP’ye itibar etmedi. Van’a giden eş başkanın yüzüne kimse bakmadı. Çünkü halkımız bunu çok iyi ayırt edebiliyor. Yürütülen mücadelenin mahiyetini de bu anlamda doğru değerlendiriyor. Buna rağmen bütün bu halk ile teröristi ayırt etmemize ve halkın genelinde son derece tatminkar ve operasyonlardan mutlu bir hal olmasına rağmen bu havayı, atmosferi dağıtmak için birtakım provokasyonlar olabilir. Nevruz yaklaştıkça ‘Kırsal kesimde tekrar saldırılara başlayacağız’ gibi talimatlar verildiğini biliyoruz. Ellerinden geleni yapıyorlar zaten bu anlamda her türlü provokasyonları yapıyorlar ama bu provokasyonlara halkımız hiçbir zaman yol vermedi, geçit vermedi izin vermedi. Eminim önümüzdeki bahar onların isteği gibi yaslı, kanlı bir bahar değil, bizim istediğimiz gibi yeniden doğuşu simgeleyen nevruzla birlikte ülkenin yeniden ortak bir ruh haliyle doğması anlamında yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir bir taraftan komşu ülkelerdeki istikrarsızlıklar varken diğer taraftan ülke içinde huzursuzluk çıkarmak isteyen birçok çevre varken, ‘mutlaka şu tarihten itibaren Türkiye’de terör bitecek gibi bir tarihi kimse veremez. Başka ülkelerde de bu verilemez. Çünkü terör artık her yerde her ülke için her halk için tehdit teşkil eden bir husus ama marjinalize edilecekler, elimizden gelen bütün imkanlarla halkımızın huzurunu engelleyebilmelerine izin verilmeyecek şartlar oluşacak.”
Genelkurmay Başkanlığı’ndaki görevden almalara ilişkin Davutoğlu, Genelkurmay’da yapılan işlemin hukuki bir işlem ve bir disiplin uygulaması olduğunu ifade ederek, Genelkurmay’ın kendi mantığı içinde, münferit olarak çekilip değerlendirmenin dışında ele alınması gerektiğini söyledi.
Bürokraside paralel ile mücadelede her kurumun üzerine düşeni yaptığını aktaran Davutoğlu, bürokraside rasyonel bir hiyerarşi olduğunu ve bu rasyonel hiyerarşide herkesin nihai kertede millete ve milletin temsilcilerine hesap vermek durumunda bulunduğunu kaydetti.
Ahmet Davutoğlu, kimsenin herhangi bir yerden talimat alamayacağını vurgulayarak, “Kimse meşru siyasi otoritenin verdiği talimatlar dışında bir talimatla hareket edemez. Bürokraside bu rasyonelliği ve hesap verilebilirliği sağlayana kadar da Paralel Yapı ile yürüttüğümüz mücadele kararlı bir şekilde sürecek. Paralelle mücadele de hiç bir kurum ayrımı gözetmeden bütün devlet yapısında sürecektir, sürmektedir” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, Zaman gazetesine kayyum atanmasına değinerek, şöyle devam etti:
“Dün bu konuyla ilgili bir açıklama yaptım. Tamamıyla hukuki bir süreçtir. Basın özgürlüğü konusunda Türkiye’de kimsenin şüphesi olmamalıdır. Ancak basın faaliyeti ile basın faaliyetini örterek yapılan başka faaliyetler arasındaki ayrımı da hepimiz yapmak durumundayız. Türkiye’de hükümetimiz aleyhine, genel olarak eleştirel faaliyet yapan çok sayıda basın yayın organı var. Hiçbirisine de herhangi bir hukuki işlem yapılmıyor. Çünkü eleştiri en doğal haktır. Burada söz konusu olan sadece bir basın faaliyeti değil, özellikle meşru halk desteğiyle iktidara gelmiş bir hükümete ve onun organlarına geçmişten beri yürütülen bir operasyonun neticesinde gelinen bir noktadır. Burada Paralel Yapı’nın karapara da aklama dahil bir çok işlemin söz konusu olduğu bir hukuki iddianame var. Bunun da nihai kertede belirleyicisi ve sürecin yürütücüsü yargı organlarıdır. Kesinlikle hükümetimiz açısından bu anlamda yönlendirici söz konusu değildir. Yargı organlarının aldığı kararlarda uygulanacaktır.”
YENİ BİR GELİŞME YOK
Fetullah Gülen’in iadesi ile ilgili soru üzerine Davutoğlu, “Yeni bir gelişme yok. Türkiye’nin bu konuda ABD ile ikili ve uluslararası hukuk çerçevesinde yürütülen teşebbüsleri var. Umarız en kısa zamanda netice alınır. Bu temaslar sürüyor” dedi.
Davutoğlu, Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki kararının ardından yapılan değerlendirmelerin hatırlatılması üzerine, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi bütün yüksek yargı organlarının görevlerini ifa ettiklerini, bu anlamada birbirlerine bir üstünlükleri olmadığını söyledi.
Her birinin kendi alanında Anayasa’nın belirlediği sınırlar içinde faaliyet gösterdiğini anlatan Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin bu anlamda Yargıtay’ın yerine geçecek bir temyiz mahkemesi olmadığını, Danıştay’ın ya da birincil mahkemelerin görevini ifa etmeyeceğini aktardı.
HANÇER SAPLARCASINA BİR OPERASYON GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Anayasa Mahkemesinin çerçevesinin Anayasa ile belirlendiğini vurgulayan Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Buradaki hassas nokta şu; bu iki gazeteci ile ilgili olayın bir esası var. Esasta, Türkiye’nin Bayırbucak Türkmenlerine yürüttüğü bir yardım ve destek faaliyetinin devlet yapılarına sızmış bazı çeteler tarafından engellenmesi ve bunun basına verilmek suretiyle Türkiye hakkında bir karalama faaliyetinin yürütülmesi. Öyle bir kritik zaman, büyükelçiler konferansını yapıyoruz. Bir gün sonra da Brüksel’e Başbakanımız Erdoğan ile birlikte gideceğiz. Bir gün sonra da Cenevre’de Dışişleri Bakanları toplantısına katılacağız. Cenevre bağlamında Suriye çözümü için. Tam da bütün bu takvimin arasında Türkiye’nin itibarına ve yürütmekte olduğu faaliyetlere hançer saplarcasına bir operasyon gerçekleştirildi. Şimdi bu faaliyetin Türkiye’nin itibarını karalamak anlamında bir casusluk faaliyeti olduğu konusunda bizim bir şüphemiz yok. Özel olarak tertip edilmiş, belli bir zaman içinde yapılmış, Türkiye’ye dönük bir hamleden bahsediyoruz. Bununla ilgili bir hukuki süreç işliyor. Hukuki süreç işlerken devlet sırlarını yayımlamak anlamında ve Türkiye’nin DAEŞ’e yardım ettiği gibi son derece alçakça bir iftirayı da yaparak… Olayın üzerinden 1,5 yıl geçtikten sonra bir seçim ortamında tekrar provokatif bir yayın yapılıyor. Tam Türkiye demokratik bir seçime giderken ve olay hukuki bir süreç kazanmış ve dava sürerken bu yapılan yayın, basın özgürlüğü yayını değil, açık bir şekilde devlet sırlarını ifşa etmektir. Burada sadece ifşa değil, bir itham da var. Gerçekte olamayan itham var. İşin esası bu. Yürüyen hukuki süreç bununla ilgili. Basın özgürlüğü konusunda yapılan bir eylem söz konusu değil.”
ANAYASA MAHKEMESİ BİRİNCİL MAHKEME DEĞİLDİR
Başbakan Ahmet Davutoğlu, gazeteciler tutuklandığında, tutuksuz yargılanmanın esas olduğunu, buna ancak hakimlerin karar verebileceğini ifade ettiğini hatırlatarak, bugün de aynı kanaatte olduğunu söyledi.
Suç tespit edilene ve hüküm giyene kadar olması gereken esas tutumun tutuksuz yargılama olduğunu ifade eden Davutoğlu, ancak hakimlerin şu ve bu gerekçeyle tutukluluğa karar verebildiğini aktardı. Davutoğlu, “Bu da hakimlerin takdiridir, bizim değil” dedi.
Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Bu konuda Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru tutuklu yargılanma ile ilgili olabilir. Çünkü o konuda işlem bitmiş. Yani ‘tutuklu yargılanmamı kaldır’ diyebilir. Bu bireysel bir başvuru olabilir hukuki süreç devam ettiği için ama bunun ötesine geçerek, asli, birincil mahkemenin yerine koyarak, Anayasa Mahkemesi bunun bir basın özgürlüğü meselesi olduğu gibi bir yargıda bulunamaz. İddianamenin diğer adımlarını gözardı edemez. Bizim kanaatimiz bu. Bunu açıkça ifade ettim.Tutuksuz yargılanma ile ilgili verilecek karar ayrı ama şu an devam eden bir hukuki yargılanmayı belirleyecek, yönlendirecek, o dava hakkında hüküm verecek şekilde bu bir basın özgürlüğü meselesidir dediğiniz anda birincil mahkemenin vereceği kararı ön alıcı bir şekilde belirlemiş oluyorsunuz. Anayasa Mahkemesi, birincil mahkeme değildir. Zaten Anayasa Mahkemesini birincil başvuru hakkını biz niye verdik? Türkiye’de AİHM’e gitmeden önce bir filtreleme sistemi olsun diye. Yani birincil mahkeme kararını verecek. Bu karardan hoşnut olmayan Yargıtay’a temyize gidecek. Bütün hukuki imkanlar kalmadıktan sonra Anayasa Mahkemesine başvurulabilir. Bireysel başvurunun esas mantığı bu. Anayasa Mahkemesi karar verdikten sonra bu sefer AİHM’e gitme kapısı açık kalır. Ancak şimdi Anayasa Mahkemesinin birincil mahkemede süregiden bir davayı öne alarak, Yargıtay yerine kendini koyarak, karar vermesi hukuk sistemimizi keşmekeşe sokar. Gereksiz yere bireysel başvuru hakkının istismar edilmesine ve Anayasa Mahkemesi üzerinde büyük bir baskı oluşmasına yol açar. Hepimizin bunu yeniden düşünmesi ve Anayasa Mahkemesinin bu konudaki yetkisinin doğru anlaşılmasını temin etmemiz lazım.”
Başbakan Davutoğlu, “Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un değiştirileceği iddiaları” üzerine “Şu anda böyle başlamış bir çalışma yok. Bütün bu yaşananlardan sonra bu değerlendirilir” dedi.
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI İLE DE GEREKİRSE KONUŞURUZ
Bireysel başvuru hakkının AK Parti iktidarı döneminde getirildiğini hatırlatan Davutoğlu, bu hakkın Türkiye’de hukuki sistem üzerindeki baskıyı da aldığını anlattı.
Bu hakkın verilmesiyle AİHM’e gereksiz yere giden birçok başvurunun Anayasa Mahkemesi düzeyinde elenebildiğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Ama bunun sınırlarının doğru tespit edilmesi lazım. Aksi takdirde herkes Anayasa Mahkemesine başvurur. Bütün yargı sistemi itibarını kaybeder. Sanki birincil mahkemeler hak ve hukuk dağıtamazmış gibi Anayasa Mahkemesine yönelir insanlar. Bir anda Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin bütün davalarına bakan bir mahkeme haline gelir. O zaman Yargıtay ve Danıştay’ın rolü ne olacak? Birincil mahkemelerin ve HSYK’nın rolü ne olacak? Bir kere bunun netleşmesi lazım. Yeni Anayasa yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı koruyan yapısıyla kendi iç tutarlılığı içinde oluşacak. Şu an yargı reformu çalışmasını yürütüyoruz. Bilirkişi ile ilgili yasa çalışması bakanlar kurulundan geçti. Açıkladığım yargı reformu paketi adım adım uygulanacak. Bu anlamda bireysel başvurunun doğru değerlendirilmesi ve Anayasa Mahkemesinin Türk yargı sistemi içinde doğru yere oturtulması için gerekli çalışmaların yapılması lazım. Yargıtay ve Danıştay başkanları ile bir görüşme gerçekleştirdim. Kanaatlerini alma imkanı oldu. Anayasa Mahkemesi Başkanı ile de gerekirse konuşuruz. Yargıyı bir hiyerarşik yapıya oturtup, Anayasa Mahkemesini bütün bu hiyerarşik yapının üstünde ve her şeye müdahil bir mahkeme haline getirmek, Anayasa Mahkemesi üzerinde büyük bir baskı söz konusu olur. O açıdan her taşın kendi yerinde doğru işlevini yürütebilmesi lazım.”
Bu hafta Yargıtay ve Danıştay başkanlarıyla bir araya geldiğini, daha önce de Sayıştay Başkanı’yla görüştüğünü hatırlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Kararlarımızı, uygulamalarımızı eleştirebiliriz ama kişilikleri bunun parçası kılmamak lazım. Yani hiçbir kişiye dönük olarak, kim olursa olsun, genel olarak siyasi etik anlamında söylüyorum, uygulamalar eleştirilse bile kişiler ve kişilerin temsil ettiği makamlarla ilişkileri sürebilmesi lazım. Diyelim doğru veya yanlış bir karar alındı, bu ilişkilerin kopması ve kurumlar arası bir mesafenin oluşması anlamına gelmez. Ne mesele varsa devletin üstünde ve rahatlıkla konuşulabilmesi devletin üst makamları arasında hiçbir küslüğün, kırgınlığın ve tavır alışın olmaması lazım. Bu devlet hepimizin devleti, demokrasi hepimizin demokrasisi. Kimse demokrasiyi tek başına ben temsil ediyorum diyemez, kimse devleti tek başına ben temsil ediyorum diyemez. Bütün bu kurumlar devletimizin organları. Yargıyı da kimse tek başına, yargıyı ben temsil ediyorum ve yargı ile ilgili kararı tek başına ben alırım diyemez. Ben derken birinci tekil şahıs anlamında söylemiyorum, kurum anlamında söylüyorum. Dolayısıyla hepimizin varsa bir mesele bunları rahatlıkla konuşabilmesi lazım. Nihayet önemli olan Türkiye’de sürdürülebilir bir demokratik ortamın kaim olması, daim olması önemli. Görüş ayrılıklarımız söz konusu olduğunda da yüz yüze konuşabilmemiz ve bunları nasıl çözebileceğimiz konusunda adım atabilmemiz önem taşır.”
“Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda 3 parti kaldı. MHP ve HDP’den gelen sinyaller de her ne kadar masada kalsalar da CHP olmadan bu çalışmanın bir sonuca ulaşamayacağı yönünde görüşler var. Bu şartlarda sayın Bahçeli’nin ‘AK Parti kendi önerisini getirsin 330’u bulsun’ şeklinde bir açıklaması var. Ne dersiniz? ” sorusu üzerine ise Davutoğlu, kendilerinin bu konuda bir yol haritası olduğunu ve bunda hiçbir muğlaklığın olmadığını kaydetti.
Hükümet kurulur kurulmaz siyasi partilere anayasa konusunda beraber adım atma yönünde teklifte bulunduğunu belirten Davutoğlu, “Olumlu cevaplar almıştık ve yola çıktık. Yola çıktığımızın daha ikinci ve üçüncü toplantısında, birden tıkanma yaşandı. Çünkü CHP daha önceki herhalde olumlu cevabından kendi içinde rahatsızlık duydu ki bir gerekçe kendince uydurarak, ‘Başkanlık sistemi masaya gelirse ben masada olmam’ diyerek masayı terk etti. Bu bir kere ilkesel uzlaşma anlayışına aykırı bir tutum, çünkü başkanlık sistemi olursa gelmem demek, başka bir parti de parlamenter sistem olursa gelmem dediğinde yolun bitmesi demektir. Bir ön dayatma, karşılıklı olarak olmadan bu sürecin işlemesi önemliydi. Burada bir tıkanma yaşandı. Sayın Meclis Başkanımızla görüştük. Kendisi tekrar bir davette bulundu. Ben açık bir şekilde bu davete olumlu cevap gönderdim, diğer partilerin tutumları şimdi önemli. MHP ve HDP devam edeceğiz derlerse ki Sayın Bahçeli’nin bu yönde bir açıklaması oldu en azından böyle bir intiba edinilen bir açıklama sayın Bahçeli’nin bizi bir bulmaca çözer gibi onun tutumunu anlamamıza gerek kalmadan açık ve net bir tutum almasını bekliyoruz. Eğer 3 parti devam edeceğiz derse biz bu yola devam ederiz” ifadelerini kullandı.
ANAYASA PAZARLIK MESELESİ DEĞİL İLKE MESELESİDİR
“330’u bulabilir misiniz?” şeklindeki soru üzerine anayasa oylamalarının gizli olduğunu belirten Davutoğlu, “Buluruz dediğimde 317 milletvekili için söyleyebilirim” yanıtını verdi.
Daha önce “yol kazaları” olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Bazı maddelerde bazı arkadaşlar farklı kanaatleri oldu Anayasa referandumuyla ilgili ama AK Parti’nin 317 anlamında gereğini yapacağına inanıyorum, partimizin bütün milletvekillerinin ama diğer milletvekilleriyle ilgili bir ifadede bulunamam hatta anayasal olarak bizim parti milletvekilleri için elimizden geleni yaparız da her birinin tek tek kanaatlerini şimdiden bir hükme bağlamamız doğru olmaz ama AK Parti 317’i tek bir ses olarak koruyacağına inanıyorum kesinlikle” cevabını verdi.
Diğer partilerin milletvekilleriyle ilgili bir hüküm vermesinin mümkün olmadığını aktaran Davutoğlu, başka partili milletvekilleriyle ilgili görüş açıklamasının “Perde gerisinde görüşmeler, pazarlıklar mı var?” şeklinde yorumlanabileceğine dikkati çekti.
“Anayasa pazarlık meselesi değil ilke meselesidir” diyen Davutoğlu, bu konuda pazarlık yapılmasını doğru bulmayacağını dile getirdi. Oylamada 330’u bulmayı ümit ettiklerini aktaran Davutoğlu,”Kendimizi anlatırız, diğer partilerin milletvekillerinden destek almaya çalışırız, onlar için de bir kendi vicdanından gelen ses ile hareket edip bu yönde oy verecek olanlar olur ama bunu denemek lazım” dedi.
AK Parti içinde de bir anayasa komisyonu oluşturduklarını belirten Davutoğlu, “O komisyon çalışmalarını tamamlıyor. Onlarla birlikte oturup uzun bir mesai yapmayı planlıyorum. Ayrıca Türkiye’deki anayasa profesörleriyle bir çalışmada bir araya gelmeyi düşünüyorum. Daha önce bu konuda katkıda bulunmuş sivil toplum kuruluşlarıyla da bir araya gelip kendi anayasa teklifimizi yeniden şekillendirmeyi planlıyorum” diye konuştu.
ÜMİT EDERİZ Kİ YOLUMUZA ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA İLE DEVAM EDERİZ
Hazırlayacakları anayasa taslağı çıktığında bunun arkasında halk ve bu konuyu bilen anayasa profesörlerinin desteğinin olmasını istediklerini kaydeden Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Anayasa Komisyonu yürür, yürürse. Yürüse de yürümese de AK Parti’nin kendi komisyonu da çalışmalarını yürütür, kendi taslağı için. Kendi içimizde tartışırız, MYK’da, MKYK’da… Bu konuda daha önce hazırlanmış taslağı da göz önüne alarak bunu anayasa profesörleriyle, saygın sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle de ben tartışmayı düşünüyorum. Biz bu taslağı çıkardığımızda, bu taslağın arkasında destek olması lazım. Halk desteği ve bu konuları bilen insanların, anayasa profesörlerinin… Bu konuda öne çıkmış sivil toplum kuruluşlarının desteği mühim. Bu iki desteği sağlamak için çaba sarf ederiz. Kendi taslağımızda bu konuda revize etmemiz gereken hususlar varsa hiç gocunmayız revize ederiz. Yani ‘bu bizim taslak ya bunu kabul edersiniz ya da etmezsiniz’ demeyiz. Başkanlık sistemi modelinin de işlemesi de dahil kimi rahatsız eden ne husus varsa tartışırız. Bu konuda kanaatleri alırız, tartışmayacağımız şeyler bellidir. Bunu da defaatle tekrar ettim, insan hak ve özgürlükleri, özgürlükçü bir anayasal çerçeve, güçler ayrılığı prensibi, hesap verilebilirlik, milli irade, temsil kabiliyeti… Bunlar reddedilmeyecek tartışmayacağımız konular. Bunları en iyi nasıl bir yönetim sistemiyle yaparız, başkanlık sisteminin bu anlamda ana unsurları ne, bunları sadece Başbakan olarak değil AK Parti Genel Başkanı olarak da bu ülkenin vatandaşı ve gelecek nesilleri düşünen bir aydın olarak da bir masa etrafında herkesimle tartışmayı düşünüyorum. Dedim ki her hafta sonu Doğu’da olacağım önümüzdeki günlerde her hafta sonu bir ilimize gideceğim orada bulunuyorum. Şimdi de gerekiyorsa her hafta sonu ya da haftada 1 gün akşam, bütün mesaimi buna ayırarak önce kendim inanacağım ki inanıyorum, ilgili arkadaşlarla parti içinde kurullarımızla konuşacağız onlar inanacaklar onlar benimseyecekler ki benimsiyorlar, anayasanın temel ilkeleri anlamında söylüyorum, bütün yapıyı tartışmaya açacağız, kamuoyunda tartışacağız. Uzmanlarla, anayasa uzmanlarıyla tartışılacak. Yargıda maruf isimlerle tartışılacak, ilgili sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle konuşulacak. Büyük toplantılar şeklinde değil daha dar daha beyin fırtınası şeklinde tartışılacak. Kamuoyumuza teşkilatlarımız aktaracak. AK Parti teşkilatları onları anlatılacak şekilde bir formata gelecek. Bunlar olgunlaşınca Meclise bu sefer kendi taslağımızı sunarız. Gerekli Meclis içindeki prosedürlerden geçer, genel kurula sunarız ve her bir milletvekilimiz yani 550 milletvekili tek başına iradeleriyle bu yönde kararlarını beyan ederler. Ümit ederiz ki bütün bu hazırlıklar sonrasında 330’u bulur referanduma gideriz yine ümit ediyoruz ki milletimiz buna onay verir. Türkiye bütün bu süreçleri tamamlamış, halkın gerçekten benimsediği sahiplendiği bir anayasayla ilgili idare edilme şansını bulur ve 12 Eylül’ü hani Kılıçdaroğlu’nun hep sözde kalan o darbe hukukuyla hesaplaşma anlamında darbe hukukunun anayasasını tarihe tevdi eder, yolumuza özgürlükçü bir anayasa ile devam ederiz.”
MUSUL’A YÖNELİK OPERASYON…
“ABD yönetiminden ‘Musul’a yönelik operasyonun başlaması an meselesi’ şeklinde açıklamalar var. Türkiye’nin üzerine düşen herhangi bir sorumluluk var mı, İncirlik’in kullanılması gibi?” şeklindeki soru üzerine ise Davutoğlu, “Doğrusu bizim son zamanlarda kamuoyumuzda şöyle bir algı ve hemen yükselen bir atmosfer oluyor. Sanki yarın Suriye’ye müdahale olacak, ertesi gün Musul’da bu olacak. Bu bir kaç ayda bir tekerrür eder…” ifadelerini kullandı
“ABD’li yetkililerin açıklamaları var” şeklinde araya girilmesi üzerine ise Davutoğlu, “Biz yetkililerden değil alanda baktığımız, gördüğümüz hususlardan hareket ederiz” yanıtını verdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Musul’un kurtarılması için bizim de Başika’da, Gedu’da yaptığımız çalışmalar var. Irak merkezi hükümetinin çalışmaları var, koalisyonun çalışmaları var, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin çalışmaları var. Bunlar sürüyor ama bir anda, bir açıklama üzerinden yarın savaşa giriliyor ve Türkiye’de şu kadar yapacak…Türkiye, 5 yıldır çevresinde bir ateş çemberinin ve savaşın eşiğinde bir ülke olmasına rağmen istikrarımızı koruduk, demokrasimizi 5 seçimle taçlandırdık, hiçbir şekilde Türkiye’nin istikrarına halel getirmedik. Kimse Türkiye’de her an bir savaşın içinde olacakmışız gibi bir intiba oluşturmasın, Türkiye’nin bir maceraya sürüklenmesine izin vermeyiz. Dün İran’da da yaptığımız görüşmelerde hep bunu vurguladım. Bölge halklarının kaderlerini bölgenin bütün ülkelerinin birlikte barışçıl bir şekilde tespit etmesi, el ele çalışması önemlidir ama biz her şeyden önce ülkemizin istikrarı ve ekonomimizin kalkınması, demokrasimizin en güçlü şekilde korunması için çaba sarf ederiz. Dolayısıyla hemen yarın bir büyük askeri harekat olacakmış gibi bir intiba olmamalı, Musul da dahil olmak üzere ama biz her türlü meydan okumaya hazır halde çalışmalarımızı güvenlik tedbirlerimizi alıyoruz.”
Sayın Cumhurbaşkanı Suriye’nin kuzeyinde bir şehir için öneride bulunduğunu söyledi. Bu şehrin yeri belli mi? Kaç kişilik bir şehir? Güvenliği kim sağlayacak?” yönündeki soru üzerine bunun yeni bir konu olmadığını belirten Davutoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanımızın bahsettiği husus 2012 den itibaren bizim güvenli bir bölge oluşsun argümanımızı, uluslararası düzeyde dile getirdiğimiz argümanımızı teşkil ediyor. Belli bir kuşakta güvenli bir bölge oluşması, mültecilerin kalabileceği. Maalesef bu konuda Türkiye’nin uyarıları dikkate alınmadığı için bugün çok ciddi bir mülteci dramıyla karşı karşıyayız. Yine maalesef ancak şimdi bazı ülke liderleri bunu tespit ediyorlar ve Türkiye’nin haklılığını vurguluyorlar. Halbuki biz bunu eskiden beri savunduk. Geçen sene özellikle Zeytinlik bölgesi dediğimiz Azez ile Cerablus arasındaki bölgenin DAEŞ’ten arındırılarak burada tamamıyla mültecilerin kalabileceği bir şehir, yani geçen sene ABD ve ilgili taraflarla görüşülmüş bir husustur. Fakat bu konuda da Rusya’nın insafsızca devreye girmesi ve sivil halka yönelik hava operasyonların sürdürülmesi dolayısıyla bunu uygulamak mümkün olmamıştı. Şimdi de Azez ve Türkiye arasında böyle bir çalışma yapılabilir ama bunun yapılabilmesi için de uluslararası güvenlik ortamının da sağlanması, ateşkesin sağlanması önem taşıyor. Yarın bir Avrupa Birliği-Türkiye zirvesinde de onlar da dahil mültecilerle alınacak tedbirleri gözden geçireceğiz” diye konuştu.
PYD’nin lideri Salih Müslim’in “Öcalan’ın fikirlerini benimsiyoruz” şeklindeki ifadeleri hatırlatılınca Başbakan Davutoğlu, “Bu malum olan hususun ilamı. PKK ile PYD arasındaki irtibatı açıkça ortaya koyan bir tutumdur. Bizim için sürpriz olan bir şey değil bu” şeklinde konuştu.