Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya

Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet İçin Evet

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün üzerinde konuşulan Cumhurbaşkanlığı Sistemi konusunun, bir anda, bir günde, bir yılda ortaya çıkmadığını, gerisinde derin ve düşündürücü bir arka planın olduğunu kaydedti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün üzerinde

 SETA tarafından düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumunda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün üzerinde konuşulan Cumhurbaşkanlığı Sistemi konusunun, bir anda, bir günde, bir yılda ortaya çıkmadığını, gerisinde derin ve düşündürücü bir arka planın olduğunu kaydederek, “Şayet, ülke ve millet olarak hedeflerimize ulaşmak istiyorsak, öncelikle güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin tam olarak belli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır” dedi.

Play
Current Time0:00
/
Duration Time0:00
Loaded: 0%
Progress: 0%
0:00
Fullscreen
00:00
Mute

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) düzenlediği Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumuna katıldı. Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan, bazı milletvekilleri ve SETA mensupları ile siyaset ve sosyal bilimcilerin de katılımıyla gerçekleşen sempozyumda Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.

Konuşmasına sempozyumun başarılı geçme temennisinde bulunarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçmek için tarihî karar arifesinde olduğu bir dönemde düzenlenen sempozyum için SETA yöneticilerini tebrik etti, sempozyuma konuşmaları ve değerlendirmeleri ile katkı verenlere teşekkür etti.

“BAŞKANLIK VEYA CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİYLE YÖNETİLEN ÜLKELERDE MONARŞİ YOKTUR”

Birleşmiş Milletler üyesi 200’e yakın ülkenin her birinin yönetim sistemi, kendi tarihî, sosyal ve kültürel özelliklerine göre farklılık gösterdiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, yönetim sistemleri konusunda yapılan çeşitli tasniflerin sadece genel bir fikir edinmeye yaradığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında şu değerlendirmelerde bulundu: “Örneğin, parlamenter sistemle yönetilen ülkeler listesini incelediğimizde, pratikte birbirinden çok farklı idare tarzlarının aynı başlık altında toplandığını görüyoruz. Yine, Devlet Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle yönetilen ülkelerde de benzer bir manzarayla karşılaşıyoruz. Teoride parlamenter sistem, monarşiye ve totalitarizme karşı verilen mücadelenin ürünüdür. Avrupa ülkelerine baktığımızda, pek çoğunda kralların ve kraliçelerin bulunduğunu görüyoruz. Japonya gibi, Tayland gibi dünyanın başka yerlerinde de benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Tabii birileri hemen çıkıp, ‘Efendim bu monarklar semboliktir, aslında oralarda parlamenter demokrasi vardır’ diyecektir. Devlet yönetim sisteminde bir aktör varsa, bu hiçbir zaman sembolik olarak kalmaz. Bir ülkede kral varsa o kraldır, kraliçe varsa o kraliçedir. Bu taht-taç sahibi de, öyle veya böyle, ülkenin yönetiminde, idaresinde hak sahibidir, söz sahibidir. Sadece Başkanlık veya Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle yönetilen ülkelerde monarşi yoktur. Adı Cumhuriyet veya benzeri bir demokratik kavramı ifade ettiği hâlde, fiilen diktatörlükle idare edilen, hatta makamların babadan oğula geçmesi itibariyle monarşiyi andıran yönetimler de mevcuttur.”

“HER ÜLKE KENDİ ŞARTLARINA ÖZGÜ BİR YÖNETİM BİÇİMİNE SAHİP”

Her ülkenin kendi şartlarına özgü bir yönetim biçimine sahip olduğunu, Türkiye’de ise son 200 yılda birbirinden farklı tecrübelerin art arda yaşandığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “18’nci yüzyıl boyunca kesintisiz süren arayışlar ve çalkantılar, Tanzimat’tan Meşrutiyete kadar pek çok denemeyi beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ülkemiz, savaşlar ve krizlerle sürekli erimiş, küçülmüş, çok ağır bedeller ödemiştir. Çanakkale Zaferi, artık bıçağın kemiğe dayandığı noktayı ifade eder. Çanakkale’den aldığımız ilham ve güçle, Kurtuluş Savaşımızı verdik. Tabii, her mücadele, o mücadeleyi fiilen yürüten, gücü elinde bulunduran ekibin tercihlerinin, yönelimlerinin önünü de açar. İstiklal Harbimizin başarıya ulaşmasının ardından Cumhuriyet’in ilanı, işte böyle bir tercihin ürünüdür. Avrupa ülkeleri, monarşiyle demokrasiyi birlikte yaşatma yoluna giderken, biz hanedanı ülke dışına çıkartıp, Cumhuriyeti ilan ettik. Önce tek partili, ardından da çok partili bir Hükûmet sistemiyle ülkemiz bugünlere kadar geldi. Ana muhalefet sana sesleniyorum; önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi.”

“SİYASİ İSTİKRARSIZLIK, BERABERİNDE EKONOMİK VE SOSYAL SORUNLARI DA GETİRMEKTE”

Cumhuriyet döneminin de kendi içinde yekpare bir özellik arz etmediğini; 1921 Anayasası ile 1924 Anayasası arasında önemli farkların olduğunu, 1961 ile 1982 Anayasalarının da geçmişe göre keskin farklılıkları içerdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı dönemi ile İnönü dönemi arasında da, önemli uygulama farklılıkları bulunmaktadır. Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950 yılından sonra demokrasimizi, hep darbeler ve vesayet yönetimlerinin gölgesi altında ayakta tutmaya çalıştık. Son 14 yıl boyunca, bu sıkıntıların tamamını biz de iliklerimize kadar hissettik, yaşadık” şeklinde konuştu.

“Milletimizden aldığımız güçle sorunları aşmayı başarmış olmamız, temelde yatan yapısal çarpıklıkları, bozuklukları ortadan kaldırmıyor. Bu çarpıklıkların en önemli sonucu, istikrar ve güven ortamının sürekli tehdit altında olmasıdır” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Siyasi istikrarsızlık, beraberinde ekonomik ve sosyal sorunları da getirmektedir. Cumhuriyetimizin geçmişi 93 yıl iken, şu anda 65’inci Hükûmet iş başındadır, hâle bakın. Bir başka ifadeyle, ülkemizde Hükûmetlerin ömrü 16 ay bile değildir. Türkiye, böylesine kısa ömürlü Hükûmetler tarafından yönetilirken, benzer şartlarda gelişme, kalkınma, büyüme yarışına girdiği ülkelerin hepsi tarafından birer birer geçilmiştir. 25 gün ömrü olan Hükûmetler olmuştur bu ülkede. Böyle devlet yönetilir mi? Bunu yönetmeye çalıştılar. İşte şimdi bunu biz temelden düzeltiyoruz. Şayet şu 14 yıllık dönemde ülkedeki sıçrama harekâtı bizim siyasi hareketimiz tarafından olmasaydı hâlâ kusura bakmayın nal toplamaya devam ederdik” diye ekledi.

“TARTIŞTIĞIMIZ SİSTEM, TÜRKİYE’NİN BEKA SORUNUNUN EN DOĞRU ÇÖZÜM YOLUDUR”

Türkiye’de yönetim sistemi anlamında son 200 yıllık arayışlar ile Cumhuriyet dönemindeki tecrübelerin, özellikle son yıllarda yaşananların bir gerçeği gösterdiğini söyleyen ve bu gerçeği, “Şayet, ülke ve millet olarak hedeflerimize ulaşmak istiyorsak, öncelikle güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin tam olarak belli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır” sözleriyle ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün üzerinde konuşulan Cumhurbaşkanlığı Sistemi konusunun, bir anda, bir günde, bir yılda ortaya çıkmadığını, gerisinde, böylesine derin ve düşündürücü bir arka planın olduğunu kaydetti.

“Kesinlikle bu mesele, bir Cumhuriyet meselesi değildir. Mesele, kesinlikle demokrasi meselesi, özgürlük meselesi de değildir. Tartıştığımız sistem, Türkiye’nin ve Türk Milletinin asırlardır devam eden beka sorununun en doğru çözüm yoludur, mesele budur” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Cumhuriyetin ilanından 1950’deki çok partili hayata geçişimize kadar olan dönemin adına demokrasi diyen, ya kendini kandırıyordur, ya da bizi kandırmaya çalışıyordur. Bu dönemin adı, tek parti yönetimidir. Ey ana muhalefet, önce kendini bir sığaya çek bakalım. 1950’de geçtiğimiz çok partili hayatın sık sık darbelerle, muhtıralarla kesintiye uğramasının gerisinde, belli bir kesimin, tek parti dönemine olan özleminin bulunduğunu ifade etmek, herhâlde yanlış olmaz. Türkiye, gücü ve yetkiyi elinde bulunduran, ancak millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan vesayet kurumlarının elinden çok çekti. Dikkat ediniz, ülkemizde ne zaman millî iradeye dayalı yönetimler güçlü bir şekilde iş başında bulunmuşsa, o dönemlerde çok büyük sıçramalar yaşanmıştır. Buna rağmen, Başbakanlığım döneminde bürokratik oligarşiden ne kadar çok şikâyet ettiğimi, sizlerin çok iyi hatırlıyor olması lazım. Bütün bu tecrübeleri, yaşadığımız bu olayları, tarihî okumaları bir araya getirdiğimizde, ülkemizin yeni anayasaya ve onunla birlikte yeni bir yönetim sistemine olan ihtiyacı gün gibi ortaya çıkıyor.”

“CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNİN EN BÜYÜK GÜVENCESİ, DEMOKRATİK BİR NİTELİK TAŞIMASI”

Tek parti döneminde Cumhuriyet Halk Partisi il başkanlarının aynı zamanda o ilin valisi olduğunu hatırlatarak böyle bir demokrasinin olamayacağını bunun izah edilemeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama onlar bunu yaptılar. Şu anda bunu asla gündeme getirmek de istemiyorlar. Çünkü onlar için bir kara lekedir, onlar için hakikaten demokrasi tarihine sürülmüş çok ciddi bir kara lekedir” sözlerine yer verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün üzerinde konuşulan Cumhurbaşkanlığı Sisteminin, ne rejimle, ne tek adamlıkla, ne şahsilikle bir ilgisi olmadığını, meselenin; ülke ve millet olarak geçmişte yaşanan tecrübeler ışığında, Türkiye’nin kendi için çok daha güçlü, çok daha dirençli, hedeflerini gerçekleştirmeye çok daha uygun bir yönetim sistemini kurma çabası olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin en büyük güvencesinin, gerçek anlamda demokratik bir nitelik taşıması olduğunu söyledi.

“SİSTEME KARŞI ÇIKANLARIN GÜVENSİZLİĞİ CUMHURBAŞKANI SEÇİLECEK KİŞİYE DEĞİL, MİLLETE KARŞIDIR”

Bu sistemde, milletin yarısından fazlasının teveccühüne mazhar olamayan hiç kimsenin, ülkeyi yönetme ihtimali olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millete, millî iradeye hesap vermek zorunda olan hiçbir yöneticinin de, Cumhurbaşkanlığı Sistemine karşı çıkanların öne sürdükleri yanlışlara sapma ihtimali olamaz. Milletin size gösterdiği yolu terk ederseniz, anında millet tarafından alaşağı edilirsiniz. Bunun için ben diyorum ki, sisteme karşı çıkanların güvensizliği Cumhurbaşkanı seçilecek kişiye değil, millete karşıdır, mesele budur. Bu gerçeği ifade edemediklerinden olsa gerek, şahıslar üzerinden ürettikleri yalanlarla kafaları bulandırmaya çalışıyorlar. ‘İşiniz gücünüz Tayyip Erdoğan’ diyorlar. Tayyip Erdoğan baki değil, fani. Benim 16 Nisan’a çıkacağıma dair bir garanti var mı? Dolayısıyla biz burada bir sistem mücadelesi veriyoruz, olay bir sistem mücadelesidir. ‘Erdoğan’dan sonra ne olacak?’ Millet ne derse o olacak, Allah ne derse o olacak” dedi.

Türkiye’nin bu sisteme doğru ilk adımlarını, 2007 yılındaki Anayasa değişikliği ile attığını ve başarıyla da neticelendirdiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu işleri az çok bilen herkes, Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesiyle birlikte, Nisan ayı ortasında oylayacağımız Anayasa değişikliği ile getirilen sistemin zaten işlemeye başladığını kabul edecektir. Hatta daha da ileri giderek, Türkiye’nin, 2014 Ağustos’undan beri, her ikisi de meşruiyetini doğrudan milletten alan, çifte başlı bir sistemle yönetildiğinin de görülmesi lazımdır. Şayet bu süreçte sorun yaşanmadıysa, sebebin; sistemin doğru işliyor olması değil, şahsımla veya başbakanlarımızla birlikte uyumlu olmamızdan kaynaklanıyor, sistemden değil. Dolayısıyla, Anayasa değişikliğiyle konuyu şahsileştirmiyor, tam tersine 2 yılı aşkın süredir şahsi inisiyatiflerle yürüyen yönetimi bir sisteme bağlıyoruz” diye konuştu.

“16 NİSAN’A KADAR ÜLKEMİZİ KARIŞ KARIŞ GEZİP YENİ SİSTEMİ ANLATMALIYIZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de her şeye karşı çıkmayı muhalefet yapmak sanan bir anlayış sebebiyle, konun asıl düzleminde müzakere edilemediğine vurgu yaptı ve devamında şöyle dedi: “Ruh olmayınca beden cesettir. Bu konuda da, milletimize işin ruhunu, özünü, esasını anlatmazsak, tek başına Anayasa değişikliği hükümleri kuru hukuki ifadelerden ibaret kalır. İşte bu anlayışla, halkoylaması tarihine kadar, 16 Nisan’a kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükûmeti Sistemine ‘evet’ diyenler olarak, ülkemizi karış karış gezip, tüm iletişim imkânlarını kullanıp, yeni sistemi anlatmalıyız.”

Konuşmasında ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet’ vurgusunda bulunan bu ilkeler için Anayasa değişikliğine ‘evet’ denileceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Şu anda, Cumhurbaşkanlığı Sistemine karşı çıktıklarını ifade edenlerin de, işin ruhunu öğrendiklerinde, fikirlerini değiştireceklerine inanıyorum. Ama biz bir şeyi daha biliyoruz; bugün hayır diyenler neye hayır dediklerinin farkında mıdır? Bakınız kim ‘hayır’ diyor? PKK ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Kandil ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Bu ülkeyi bölmek ve parçalamak isteyenler ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Bayrağımıza karşı çıkanlar ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Ne yazık ki bu ülkede millî ve yerli olanlara karşı çıkanlar ‘hayır’ diyor. Peki şimdi ana muhalefet de bunlarla beraber hareket ediyor mu? Ediyor. Temenni ederim ki onlar da kendilerini 16 Nisan’a kadar kendilerini çek ederler” şeklinde konuştu.

“GENSORU MEKANİZMASI; PARLAMENTOYU ÇALIŞTIRMAMA MEKANİZMASIDIR”

Cumhurbaşkanlığı Hükûmeti Sisteminin, yönetimi doğrudan millete verdiğine, yürütme görevini ifa edecek olan Cumhurbaşkanının, gücünü aldığı millete karşı sorumlu olacağı için, attığı her adımda gözü kamuoyunun üzerinde olacağına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, ana muhalefet partisinin ‘parlamento yok edilecek, yasama organı olmayacak’ dediğini anımsattı.

Yeni sistemde gensorunun olmaması ile ilgili olarak da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ekledi: “Hayırlı olsun, çünkü gensorudan bu ülkede Hükûmetler çok çekti, biz de çok çektik. Gensoru mekanizması; parlamentoyu çalıştırmama mekanizmasıdır, hükûmetleri çalıştırmama mekanizmasıdır. Bu engeli ortadan kaldırmak suretiyle şu anda hızla yürüyen bir yürütmeyi göreceksiniz. İnşallah bunu başaracağız. Asıl gensoru mekanizması nerede çalışacak. Beş senedi bir milletin karşısında çalışacak. Bundan daha güzel gensoru olur mu?”

“MİLLETVEKİLLERİ, YENİ SİSTEMDE SADECE ASLİ İŞLERİNE ODAKLANACAK”

Anayasa değişikliğine onay veren milletvekillerinin vicdanlarının sesini duyarak bu kararı verdiklerini ifade ederek, ana muhalefet üyelerine hitaben, “Onlarda vicdan yok da sizde mi var, onlar adil değil de sizler mi adilsiniz?” diye soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şu görüşlere yer verdi: “Bu sistemde, hiç kimsenin, kerameti kendinden menkul davranışlar içine girmesi, kararlar alması, uygulamalar yapması mümkün değildir. Yürütmenin hâlihazırda iki olan başı, yani Cumhurbaşkanı ve Başbakan tek bir isimde birleşiyor. Böylece milletimiz, yetkiyi kime verdiğini, sorumluluğu kimin üstlendiğini, dolayısıyla gerektiğinde kimden hesap soracağını en başından biliyor. Yasama organı ve orada görev yapan milletvekilleri, yeni sistemde sadece asli işlerine odaklanacaklar.”

Türkiye’de milletvekillerinin iş takibi yapmaktan yasama görevlerini icra etmeye zaman bulamadığını, Meclis’te birkaç dönem bulunması rağmen tek bir kanun teklifi, tek bir yasama çalışması yapmamış milletvekillerinin bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yürütme ile yasamayı kesin hatlarıyla ayıran yeni sistemle birlikte, tüm milletvekilleri Meclis çalışmalarına yoğunlaşacaklar. Yeni sistemde yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının, bütçe dışında kanun teklifi getirme yetkisi yoktur. Bugüne kadar büyük ölçüde Hükûmet tarafından hazırlanan kanun tasarıları ile yürüyen yasama faaliyetleri, artık tamamen milletvekillerinin uhdesine geçiyor” ifadelerini kullandı.

“YARGI, ÜLKEMİZDE SON YILLARDA EN ÇOK YIPRANAN GÜÇTÜR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yargı konusuna da değinerek konuşmasında şu değerlendirmelere yer verdi: “Devlet ve millet hayatının en kritik kurumu olan yargı, ülkemizde son yıllarda en çok yıpranan güçtür. Darbe ve vesayet dönemlerinde demokrasinin yanında güçlü bir duruş sergileyemeyen yargıyla ilgili hafızalarımızda hoş olmayan görüntüler var. 28 Şubat döneminde cübbeleriyle brifinglere giden, millet adına kullanması gereken yetkiyi bir terör örgütüne ve onun başındaki şarlatana teslim eden hâkim ve savcılar gördük. Bu sorunların çözümü için sürdürdüğümüz çalışmaları, yeni sistemde daha güçlü bir şekilde hayata geçirme imkânı elde edeceğiz. Bağımsızlığıyla birlikte tarafsızlığı ilave ettik. Anayasal güvence altına alınan yargının, HSYK’nın yeni yapısının da katkısıyla, süratle milletimizin gönlünde hak ettiği konuma ulaşacağını düşünüyorum. Böylece, yürütme, yasama ve yargı güçleri, tamamen kendi alanlarına odaklanıp, kendi işlerini yaparak Yeni Türkiye’nin inşasına katkı sağlayacaklardır.”

“BU ÜLKENİN AYAĞINA PRANGA VURANLARIN DÖNEMİ BİTTİ”

Milleti bu inşa sürecinde en iyi hizmeti yapabileceğine ikna edenin Cumhurbaşkanı olacağına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Halka hakaret ederek halkçılık yaptıklarını iddia edenlerin devri, artık tamamen kapanıyor. Milleti mümeyyiz görmeyenlerin baskıcı anlayışı, artık tarihe karışıyor. Gençler siz bilmezsiniz; ama ben size söyleyeyim: Bu ülkede sıfatı lider öyle siyasetçiler gelmiştir ki ‘Taksim Meydanı’na dört ayaklı milletvekili koysam, onu milletvekili seçtiririm’ diyenler çıkmıştır. Şimdi bunlar tarih oldu” diye konuştu.

‘Küçük olsun bizim olsun’ diyerek uzun zamandır bu ülkenin ayağına pranga vuranların döneminin bittiğini ve ‘büyük olsun hepimizin olsun’ anlayışını yükseltmenin zamanı olduğunu sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Anayasa değişikliği, işte bu yaklaşımla yeni Türkiye’nin, büyük Türkiye’nin, müreffeh Türkiye’nin önünü açıyor” dedi.

“Bu sisteme şahsımın değil ülkemizin ihtiyacı var” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı: “Bir başka ifadeyle, şahsım için değil, şahsımın desteği ve katkısıyla ülkemiz için, bu yiğit milletin geleceği için Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçiyoruz. Böyle bir sisteme ‘evet’ denmez de ne denir? ‘Tabii ki evet’ diyoruz.”