2. Türk-Arap Yükseköğrenim Kongresi’nin gala yemeğinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz, insanlığa örnek teşkil edecek değerler manzumesine ve tecrübeye sahibiz. Yoksulluk, kan, gözyaşı ve acı asla bu toprakların, ortak coğrafyamızın değişmez kaderi değildir. Bugün yaşadığımız hadiselerin, sıkıntıların, üzerimizde dolaşan kara bulutların geleceğimizi karartmasına asla izin vermeyeceğiz. Tarihimiz sadece övünç kaynağımız değil, aynı zamanda bize güç veren, ilham olması gereken çok önemli bir referanstır” dedi.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile Arap Üniversiteler Birliği tarafından, Türkiye ve Arap dünyasındaki üniversiteler arasındaki ilişki, iş birliği ve bilgi alışverişinin güçlendirilmesi amacıyla düzenlenen kongrenin gala yemeği The Green Park Otel’de gerçekleşti. Türkiye’den ve Arap ülkelerinden çok sayıda üniversite temsilcisi ve öğretim üyesinin iştirak ettiği yemekte Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.
Kongre vesilesiyle katılımcıları İstanbul’da ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti ve kongrenin Türkiye, katılımcı ülkeler ile İslam dünyası için hayırlara vesile olması temennisini ifade ederek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kongreyi düzenleyen İstanbul Medeniyet Üniversitesi ile Arap Üniversiteler Birliği’ne teşekkür etti.
“BİZİM ORTAK TARİHİMİZDE DERİN İZLER BIRAKMIŞ ENDÜLÜS VAR”
Türkiye’nin dönem başkanlığını devraldığı İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 13. Liderler Zirvesi sonrasında gerçekleşen kongrenin, üye ülkeler arasında eğitim alanındaki iş birliğinin gelişmesine katkıda bulunmasını dilediğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizler, hepimiz, ortak bir coğrafya kadar, ortak bir medeniyeti, ortak bir tarihi, ortak bir kültürü paylaşıyoruz. Bizim tarihimizde tüm insanlığa örnek olmaya devam ‘asr-ı saadet var. Bizim ortak tarihimizde derin izler bırakmış Endülüs var, Bağdat var, Afrika’nın, Ortadoğu ve Asya’nın muhteşem medeniyetleri var. Bizim ortak medeniyetimizde Kurtuba, Timbuktu, Harar, Fez, Şam, İstanbul, Sana, Kahire, İskenderiye, Buhara gibi merkez şehirler var. Bu şehirler sadece sınırları içinde yer aldıkları ülkelerin, milletlerin değil, aynı zamanda hepimizin, tüm ümmetin ortak şehirleridir” diye konuştu.
Saydığı şehirlerin her birinin, asırlar boyu İslam medeniyetinin cazibe merkezleri olduğunu, kütüphaneler ve medreseler şehri olarak, dünyanın her tarafından ilim yolcularını misafir ettiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bakınız, 11. yüzyılda, yani Avrupa’nın ortaçağ karanlığını yaşadığı bir dönemde, Kahire’de 75, Şam’da 51 ve Halep’te 44 medrese bulunuyordu. Nizamiye Medreseleri, uzun dönem İslâm medeniyetinin kalbi, zihni olmuş; Haçlı ve Moğol saldırıları karşısında Müslümanların ayakta kalmasını sağlamıştır. Döneminin en kaliteli yükseköğretim kurumları olan bu medreselerde, dünyanın çok farklı bölgelerinden öğrenciler ve âlimler eğitim alıyordu. Bu medreseler bir taraftan ilmi hayatımızı yenileyip diri tutarken, medeniyet birikimimizin tüm insanlığa ulaştırılmasını da sağlamışlardır. “İlim Çin’de de olsa alınız” hadis-i şerifini kendilerine düstur edinen Müslümanlar, sürekli olarak ilim ve hikmetin peşinden koşmuşlardır. Sürekli araştırı, arayıcı olmuşlardır. Bizim tarihimizde, kalem kılıcın önündedir.”
“İSLAM BELDELERİ BUGÜN FAKİRLİKLE, CEHALETLE, KISIR ÇEKİŞMELERLE GÜNDEME GELİYOR”
Tarihe ve insanlığa karşı sorumluluğunun gereğini yerine getiren her tarihçinin, her bilim adamının; İslam medeniyetinin, 8. yüzyıldan itibaren çok değerli bilimsel ve kültürel çalışmalar gerçekleştirdiğini ve bu çalışmaların 12. yüzyıldan itibaren Avrupa medeniyetini de önemli ölçüde beslediğini kabul ettiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İslam medeniyetinin altın çağında sadece fetih, toprak kazanımı yoktu. Aynı zamanda bu çağ, bilgiye yön verenlerin de Müslümanlar olduğu, İslam beldelerinin ilmin merkezi olduğu bir dönemdi” dedi.
İslam ülkelerinde, parlak dönemlerin 19. yüzyıldan itibaren yerini gerilemeye bıraktığına ve çözülmenin başladığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şunları söyledi: “İstisnalar dışında son iki yüz yıllık tarihimiz, yeni fetihlerin, insanlığa yön veren buluşların, kalıcı eserlerin değil, daha çok ayrışmanın, bölünmenin, içe kapanmanın tarihidir. Merak uyandıran, dünyanın dört bir tarafından kendine öğrenci çeken İslam beldeleri, ne yazık ki bugün fakirlikle, cehaletle, kısır çekişmelerle gündeme geliyor. İşte hemen yanı başımızdaki Halep, varil bombaları ile harabeye dönmüş durumda. Sekiz yüzyıldır açık olan, mahzenlerinde antik Yunan’dan el yazmaları bulunan Musul Kütüphanesi’nden neredeyse hiçbir iz kalmadı. İşgalinin ardından Bağdat Kütüphanesi yağmalandı, her biri hazine olan binlerce kitap ve el yazması eser ya yok edildi, ya da ülke dışına kaçırıldı. Sana’nın tarifsiz güzelliği ve ihtişamı gözlerimin önünde her geçen gün yeni bir darbe alıyor. Kudüs tarihine, Müslüman kimliğine, dokusuna karşı yapılan saldırılar karşısında ayakta kalma mücadelesi veriyor.”
“ÇİZDİKLERİ YAPAY SINIRLARLA YAPAY SORUNLAR ÜRETENLERİ ELBETTE ELEŞTİRECEĞİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu karamsar tablonun ortaya çıkmasında bölgeye dışarıdan yapılan müdahalelerin etkisinin çok olduğunu ve ‘bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir’ diyen sömürgecilerin neden olduğu tahribatı görmezden gelinemeyeceğini vurgulayarak, “Tek kutsalı menfaat olanları, çizdikleri yapay sınırlarla yapay sorunlar üretenleri elbette eleştireceğiz. Kendi vatandaşları için ‘hak’ gördükleri demokrasiyi, bölge halkları için ‘lüks’ görenlerin ikiyüzlülüklerini de ifşa edeceğiz. Ancak, bunları yaparken çok daha önemli bir noktayı gözden kaçırmamalıyız. Peki, nedir bu nokta? Özeleştiridir, kendimizi şöyle bir eleştiriye çekeceğiz. Nefis muhasebesi yapacağız, kendimizi sigaya çekeceğiz. Onları tenkit ettiğimiz kadar kendi özeleştirimizi yapmazsak, içinde bulunduğumuz karamsar tabloyu da değiştiremeyiz” şeklinde konuştu
Sorunun kökeni sadece dışarıda aranması süratiyle kolaycılığa düşüldüğünde bir yere varılamayacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Doğru teşhis, doğru tedavinin de ilk adımıdır” dedi ve ekledi: “Son iki asırdaki geriye gidişin, çözülmenin temel sebebi, ilim ve bilgi merkezlerinin yer ve el değiştirmesidir. Medreseler yozlaşınca, sosyal hayat da yozlaştı. Üniversitelerimiz kendini yenilemeyince, sanayimiz de gelişmedi. En zeki çocuklarımız, en yetişmiş insanlarımız, kendi vatanlarında önleri kesilince, Amerika’ya, Avrupa’ya, farklı ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Kimi zaman da batı başkentlerine eğitim için gönderilen evlatlarımız, ülkelerine, kendi halkından, kendi değerlerinden utanç duyan yabancılar olarak döndü. ‘Beyin göçü’ hayat damarlarımızın kurumasına yol açtı. Maalesef bugün kendi çocuklarımız, bırakın fen ve mühendislik bilimlerini kaliteli ilahiyat eğitimi için dahi İslam ülkelerine değil, batı üniversitelerine gidiyor.”
“İNSANLIĞA ÖRNEK TEŞKİL EDECEK DEĞERLER MANZUMESİNE VE TECRÜBEYE SAHİBİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendine özgü ve özgün eğitim sistemleri geliştiremeyen toplumların, geleceği inşa edemeyeceklerine vurgu yaparak, “Bu makûs talihi değiştirmek, yeni bir başlangıç yapmak bizim elimizdedir, bunu biz yapacağız” ifadelerini kullandı ve sözlerine şöyle devam etti: “Şunu hiçbir zaman unutmayacağız: Yıkılan inşa edilir, kaybolanın yerine yenisi konur; ancak özgüvenini yitiren bir milletin tekrar tarih yazması mümkün değildir. Biz, dünyaya, insanlığa örnek teşkil edecek bir değerler manzumesine ve tecrübeye sahibiz. Yoksulluk, kan, gözyaşı, acı, asla bu toprakların, ortak coğrafyamızın değişmez kaderi değildir. Bugün yaşadığımız hadiselerin, sıkıntıların, üzerimizde dolaşan kara bulutların geleceğimizi karartmasına, bizi yeise sevk etmesine asla izin vermeyeceğiz. Tarihimiz, sadece övünç kaynağımız değil, aynı zamanda bize güç veren, ilham olması gereken çok önemli bir referanstır.”
‘Yitik, kaybedildiği yerde aranır’ sözüne atıfta bulunarak, içinde bulunulan çıkmaza çözüm sunacak anahtarın eğitim olduğunu, yükseköğrenim dâhil, eğitimin tüm aşamalarındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tecrübe paylaşımına giderek, imkânlarımızı seferber ederek, ortak çalışma platformlarını artırarak birbirimize destek olmalıyız. Her kesimden insanlarımızın, gençlerimizin, öğrencilerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, akademisyenlerimizin, sanatçılarımızın çok daha fazla temas halinde olmalarında büyük fayda görüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
“ARAP COĞRAFYASINDAKİ YÜKSEKÖĞRENİM KURUMLARIYLA İŞ BİRLİĞİNE ÖZEL ÖNEM VERDİK”
Türkiye olarak, Arap coğrafyasındaki yükseköğrenim kurumlarıyla iş birliğine özel önem verdiklerini ve bu noktada yeni adımlar attıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu alanda koordinasyonun artması, ortak ve çift diploma programlarının açılabilmesi, öğrenci ve öğretim görevlisi değişimine kolaylık sağlanması amacıyla anlaşma, mutabakat zabıtları ve protokoller imzaladıklarını vurguladı.
Mevlana Değişim Programı kapsamında, 2013 yılından bu yana Arap ülkeleriyle 207 Protokol imzalandığı bilgisini veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu süre zarfında ve imzalanan protokoller çerçevesinde Arap ülkelerinden Türkiye’ye 95 öğrenci ile 48 öğretim görevlisinin geldiğini, Türkiye’den Arap ülkelerine ise 133 öğrenci ile 12 öğretim görevlisinin gittiğini açıkladı.
Bu sayıları yeterli bulmadığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki yabancı öğrenci sayıları ile ilgili şu bilgileri verdi: “Üniversitelerimizde başta Suriye, Irak, Filistin, Libya, Somali, Yemen, Ürdün, Fas ve Mısır olmak üzere toplam 14 bin 770 öğrenci bulunuyor. Ülkemizdeki uluslararası öğrenci sayısı ise 75 bini geçiyor. Yine üniversitelerimizde Arap ülkelerinden 451 öğretim elemanı mevcut. Şüphesiz bu istatistikler önceki dönemlere kıyasla müspet rakamlardır. Ancak, önümüzde kat etmemiz gereken çok daha uzun bir yol var; bunu özellikle ifade etmek istiyorum.”
“İSLAM DÜNYASI SÜNNİLİK VE ŞİİLİK AYRIŞMASI TEHDİDİ ALTINDADIR”
Türkiye ile Arap dünyası arasında bilgi alışverişini, diyalogu arttırmayı hedefleyen kongrenin bu yönde atılmış önemli bir adım olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, kongre kapsamında gerçekleştirilen çalışmaların başarıyla sonuçlanacağından şüphesi olmadığını, imzalanan mutabakat anlaşmaları ile somut kazanımlar elde edildiğinden memnuniyet duyduğunu söyledi.
Konuşmasının son bölümünde, İslam dünyasının içinde bulunduğu temel sıkıntıların üç başlıkta ifade edilebileceğini ve bunların mezhepçilik, ırkçılık ve terör olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ili ilgili açıklamalarda bulundu. İslam dünyasının şu anda Sünnilik ve Şiilik ayrışması tehdidi altında olduğunu vurgulayarak, “Bizim Şiilik diye bir dinimiz yok, bizim Sünnilik diye de bir dinimiz yok; bunlar birer yoldur. Ama bizim bunların üzerinde tek bir dinimiz var, o da İslam’dır. Bizler birer Müslüman olarak kardeşliğimize asla gölge düşürmemeliyiz” sözlerine yer veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şu değerlendirmelere yer verdi: “Kim ki ‘benim mezhebim, senin mezhebinden daha üstündür’ diyorsa İslam’a zarar verir. İslam’a zarar vermeye kimsenin hakkı yok, ister Sünni olsun, ister Şii olsun. Biz böyle bir ayrımcılığın içerisine giremeyiz.”
İkinci tehdit olarak ırkçılığı gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Türk-Arap’ şeklindeki ifadeye işaret ederek bunun kendisini üzdüğünü söyledi ve şu eleştirilerde bulundu: “Arap Birliği, e, bunun karşısında Türk Birliği mi olacak? Niye olsun? Şimdi bir taraftan İslam İşbirliği diyorsun, öbür taraftan Arap Birliği diyorsun, bu ne menem iştir, nasıl bir şeydir bu? Biz İslam birliği niye demiyoruz da Arap Birliği diyoruz? ‘Ne Arap’ın Arap olmayana, ne Arap olmayanın Arap’a üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva iledir’; ölçü bu. Biz ölçülerimizi kaybettik, ölçülerimizi kaybettiğimiz için de sıkıntı yaşıyoruz. Bu ölçüleri kaybettiğimiz için de sıkıntı yaşıyoruz. Bu ölçüleri bizim yeniden yakalamamız lazım, yeniden bizim aslımıza dönmememiz lazım. Eğer bunu yakalayamazsak geçen bu sürelere yazık olur. Bakıyorsun, Arap kardeşim bana farklı bakıyor, ben Türküm. Eğer Türk de Arap’a farklı bakıyorsa yandık. Bizim renklerimizde herhangi bir şey olabilir mi? Ne siyahın beyaza, ne beyazın siyaha üstünlüğü yoktur; ölçü bu. Batı dünyası bu ayrımları yaparken İslam dünyasında bu sıkıntı yoktu, biz onlara bu dersleri verdik. Çünkü biz yaratılanı Yaratandan ötürü sevdik, renginden dolayı değil, kavminden dolayı değil, ülkesinden dolayı değil, makamından dolayı değil, rütbesinden dolayı değil. Bu yanlışı gidermemiz lazım.”
“İSLAM DÜNYASINDA YAŞANAN EN ÖNEMLİ SIKINTILARDAN BİRİ TERÖRDÜR”
İslam dünyasında yaşanan en önemli sıkıntılardan birinin de terör olduğunu kaydederek, teröre karşı gerekli mücadelenin verilmediğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, öldürenin de ölenin de ‘Allahu ekber’ dediğine işaret etti ve bilim adamlarına şu sözlerle seslendi: “Onun için siz değerli ilim adamlarımıza bu noktada çok büyük görev düşüyor, bütün üniversitelerimizde gençlerimizi bu noktada çok iyi yetiştirmemiz lazım. Zira gençlerimizden bu yanlış, bu ifrat örgütlere kayanlar oluyor, onları oralara kaymaktan kurtarmamız gerekiyor.”
Suriye’de devlet terörü ile 500 bin kişinin öldürüldüğünü ve yaşanan iç savaşta İslam’la alakası olmayanların devreye girdiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’yi acaba yıkanlar yeniden inşa edecekler mi? Irak’ta aynı şey olmuyor mu? Filistin’de aynı şey olmuyor mu? Yemen’de aynısı olmadı mı? Afganistan’da aynısı olmadı mı? Bakın, oynanan oyun tamamıyla İslam dünyasının üzerinde, İslam ülkelerinde, bu oyun buralarda oynanıyor. Onun için ilim erbabı, hikmet erbabı elindeki gençleri buna göre yarınlara hazırlamalıdır diye düşünüyorum” açıklamalarında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şu temenniyle tamamladı: “Temennim odur ki, İslam dünyası şöyle bir silkelenir kendine gelir, ‘bünyan-ı mersus’ (kişilerin kale taşları gibi birbirine muntazam bir biçimde kenetlenmesi) olur ve böylece geleceğe farklı bir şekilde yürürüz.”