Kuruluş olarak sekreteryasını Türkiye’nin üstleneceği İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletleri Ombudsmanlar Birliği’nin de hayırlı olması temennisinde bulunan Erdoğan, “2014 yılında Pakistan’daki toplantıda alınan kararın bugün müşahhas bir neticeye bağlanacak olması, önemli bir gelişmedir. İslam Zirvesi Dönem Başkanlığını yürüttüğümüz bir yılda, bu gelişmenin yaşanmış olmasından ayrıca memnuniyet duyuyorum.” diye konuştu.
Erdoğan, bu toplantı vesilesiyle yapılacak Akdeniz Ombudsmanlar Birliği Yönetim Kurulu Toplantısı’nın da başarılı geçmesini dileyerek, Türkiye Kamu Denetçiliği Kurumu, Kamu Başdenetçisi ve çalışma arkadaşlarına, bu önemli etkinliklerin icrasına verdikleri katkılar için teşekkür etti.
Toplantıya katılan konuklara da “Hoşgeldiniz” diyen Erdoğan, katılımcıların İstanbul’un güzelliklerini gezip görmelerini, Divan Edebiyatı şairlerinden Nedim’den okuduğu, “Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behadır. Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır. Bir gevheri yek pare iki bahr arasında hürşid-i cihan-tab ile tartılsa sezadır.” dizeleriyle tavsiye etti.
TÜRK DEVLET GELENEĞİNDE VAR
Bugün “ombudsmanlık” ve “kamu denetçiliği” olarak ifade edilen anlayışın, Türk devlet geleneğinde de bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
“Osmanlı’da Divan-ı Hümayun, Kazaskerlik, Şeyh-ül İslamlık, Kadılık gibi makamların en önemli görevi, halkın şikayetlerini dinleyerek kısa zamanda çözüme kavuşturmaktır. Şimdiki gibi böyle 5 sene, 10 sene bekleterek değil. Ülkenin yöneticilerinin de özellikle cuma namazlarının ardından bizzat vatandaşların dertlerini dinleme adetleri vardır. Bizim tarihteki devletlerimizin güçlü, başarılı ve uzun soluklu olmasının sebeplerinden biri de geniş bir coğrafyada, halkın sesine kulak verebilmelerini sağlayacak mekanizmalar kurmalarıdır, kurabilmeleridir. Dolayısıyla bu uygulama, bize yabancı değildir. Bizim yabancımız da değildir.”
Erdoğan, Türkiye’de geçmiş dönemlerde sürekli konuşulması ve tartışılmasına rağmen kuruluşu mümkün olmayan Kamu Denetçiliği Kurumu ile ilgili ilk adımı Başbakanlığı döneminde 2006 yılında attıklarını anlattı.
O dönemde Anayasa Mahkemesi’nin ilgili düzenlemeyi iptali sebebiyle bu girişimin sonuçsuz kaldığının altını çizen Erdoğan, 2010 anayasa değişikliğinin ardından, 2012 yılında Kamu Denetçiliği Kurumu’nun, işin ruhuna uygun şekilde TBMM’ye bağlı olarak kurulduğunu söyledi.
Kamu Denetçiliği Kurumu’na fiilen faaliyete geçtiği 2013 yılından bugüne 36 binin üzerinde başvuru yapıldığına işaret eden Erdoğan, kurumun kamuoyundaki bilinirlik düzeyi arttıkça, başvuru sayısının da artacağının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yıl 15 Eylül tarihine kadar kuruma yapılan 11 bin 348 başvurunun bin 286’sının uzlaştırma yoluyla yani dostane çözüm kararıyla neticelendirilmiş olmasını da doğrusu önemli görüyorum. Kurumun tavsiye kararlarına idarenin uyma oranının yüzde 50’ye çıkmış olması da memnuniyet vericidir. Hedefimiz, hem dostane çözüm yolunun -bunlar ilkler tabii bu bakımdan önem arzediyor- hem de idarenin kararlara uyma oranının mümkün olan en üst seviyeye çıkmasıdır. Halen Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Başbakanlık gibi kurumlarda yoğunlaşan hak arama başvurularının zamanla tamamen Kamu Denetçiliği Kurumu’na yöneleceğini ümit ediyorum. İdare ile halk arasındaki hak arama yolları ne kadar etkin ve güvenilir olursa bizim ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışımız da o derece vücut bulur. Bizim inancımızda hatasız, eksiksiz, mükemmel olan sadece Allah’tır. Onun dışında kurumların da insanların da hataları, eksikleri, yanlışları olabilir. Önemli olan, bu tür sorunların çözüm yollarının açık olmasıdır. Milletin devletine sahip çıkması ancak devletiyle kendisi arasında kurduğu o güçlü bağlarla mümkün olabilir. Kamu Denetçiliği Kurumumuz, işte bu bağları güçlendirecek en önemli araçlardan biridir. Kuruluşundan bugüne her aşamasında emeğimiz bulunan Kamu Denetçiliği Kurumumuzun çalışmalarını bundan sonra da desteklemeyi sürdüreceğiz.”
ALMANYA SEÇİMLERİ BİR DERSTİR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kamu Denetçiliği Kurumu’nu, Türkiye’nin son 15 yılında gerçekleştirdiği tarihi reformların, demokrasiyi güçlendirme, hak ve özgürlükleri genişletme çabalarının sembolü olarak gördüğünü kaydetti.
Geçmişte devletin, halkın inancına, meşrebine, kökenine, kılığına, kıyafetine, konuşmasına karıştığı, “tek tip insan üretmeye kalktığı” dönemlerin acılarını ziyadesiyle yaşamış bir millet olduklarını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
“Hatırlamak ve konuşmak dahi istemediğimiz o sıkıntılı günleri, milletimizin desteğiyle gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm sayesinde, hamdolsun geride bıraktık. Artık önümüze bakıyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği sürecinde, samimiyetle ve süratle hayata geçirdiği düzenlemeler, belki bizi tam üye yapmaya yetmedi ama demokratik standartlarımızı bir hayli yükseltti. Bunun için Avrupa Birliği ikircikli bir tutum içine girdiğinde, biz çıktık, ‘Kopenhag kriterlerinin adını gerekirse Ankara kriterleri yapar yine de yolumuza devam ederiz.’ dedik. Şu anda gidiş oraya. Bunlar hala bize böyle oyalama yaptıkları sürece artık vakit yaklaşıyor. Başka çare yok. İşte bakın Almanya seçimleri bir derstir. Çünkü artık insanlar her şeyi çok açık ve net görüyor. Biz birçok şeyi söyledik. Fakat ters yüz ettiler. Şimdi de gerçek ortaya çıktı. Bizim demokrasiyle halklarla haklarla özgürlüklerle ilgili standartlar konusunda hiçbir sıkıntımız yok. Hiçbir ülkenin halkıyla halklarıyla bizim sorunumuz olamaz. Bizim sorunumuz olsa olsa oralardaki yönetimlerledir. Oralardaki yönetimlerin idare tarzıyladır. Çünkü eğer bize karşı yapılan bir şey varsa susacak diye bir durum yok. Gereken neyse bunun cevabını vermek zorundayız. Avrupa Birliği veya bir başka kurum talep etmese dahi biz bu reformları kendimiz için, milletimiz için hayata geçirmekte kararlıydık, nitekim öyle de yaptık. Yani biz bütün bu reformları birileri istedi, birileri sipariş etti diye yapmadık. Milletimiz buna layık olduğu için bu reformları yaptık.”
MAÇ OYNANIRKEN KURAL DEĞİŞTİRİYORLAR
Erdoğan, Avrupa Birliği sürecinde, “maç oynanırken kuralların değiştirilmiş olamasına” itiraz ettiklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Penaltının kuralı belli. Maç oynanıyor, penaltının kuralları değişiyor. Böyle bir şey olur mu? İşte bunlar bunu yaptılar bize. Avrupa Birliği’nin kuralları belli. Fasılların sayısı 15 ve liderler zirvelere katılıyor. Müzakereciyiz, biz de katılıyoruz. Fakat, isim vermeyeceğim şimdi, iki ülkede liderler değişiyor ve diyorlar ki ‘Bir defa Liderler Zirvesi’ni kaldıralım. Fasılları da 35’e çıkaralım’. Şimdi, buna itirazınız olmayacak da neye olacak? Aç kapa yapılıyor, yani fasıllar hem açılıp hem kapanıyordu, tuttular ‘Yok.’ dediler. ‘Olmaz. Sadece fasıl açılır ama kapanmaz ve bir de Liderler Zirvesi bundan sonra yapılmaz.’ Şimdi bunlara itirazımız olmayacak mı? Yaptığımız bu ve yapmaya da devam ediyoruz, edeceğiz. Diğer aday ülkeler söz konusu olduğunda gündeme dahi getirilmeyen kuralların, konu Türkiye olduğunda adeta icat edilmesini kabul etmedik, etmeyeceğiz. Türkiye, Avrupa Birliği tam üyeliği takvimini harfiyen işletmiştir. Fasıllar konusunda, mevzuat uyumu konusunda hiçbir eksiğimiz, hiçbir sıkıntımız yoktur. Sadece Avrupa Birliği’nin kendi yükümlülüklerini yerine getirmemesi sorunuyla karşı karşıyayız. Avrupa Birliği, fasılları kapatmayarak, serbest dolaşım hakkımızı adeta gasp ederek, mültecilerle ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeyerek ve daha birçok sözünü yerine getirmeyerek güvenilirliğini yerle bir etmiştir.”
HAVLU ATAN TARAF BİZ OLMAYACAĞIZ
Erdoğan, üye ülkelerin haklarını ve çıkarlarını korumak üzere bina edilen bir birliğin böyle bir güvensizlik ikliminde varlığını daha ne kadar sürdüreceğini ise bilmediklerinin altını çizdi.
İngiltere’de Brexit’i örnek gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaptı oylamayı ayrıldı. Bunun daha gerisi gelecek. Ama şunu herkes bilsin ki Avrupa Birliği ile Türkiye arasında artık bir tiyatro oyununa dönen bu mücadelede, havlu atan taraf biz olmayacağız. Bu konuda karar vermesi ve bunu tüm dünyaya ilan etmesi gereken taraf, Avrupa Birliği’dir. Versinler kararlarını. Onlar kararını versinler biz kararı rahat veririz, merak etmesinler. Biz bu kararı duyana kadar sabırla bekleyeceğiz.” dedi.
Erdoğan, Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin bölgesinde ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan insani krizlerin, kendilerini tüm insanlığa karşı olan sorumluluklarla yüz yüze getirdiğini söyledi.
Özellikle Batılı ülkelerin, kendi vatandaşlarının güvenliği ve refahı konusunda gösterdikleri hassasiyeti, dünyanın geri kalanı için ortaya koymaktan çok uzak olduğunu anlatan Erdoğan, “Halbuki küreselleşmeden, dünyanın bir köy haline dönüşmesinden söz ettiğimiz bir dönemde yaşıyoruz. Sınırlarımız dışında yaşanan hadiselerin, öyle veya böyle bir gün mutlaka gelip bizim kapımıza dayanacağını pek çok örnekte gördük, yaşadık. Şu anda dünyada mazlum, mağdur insanlara yapılan yardım konusunda birinci sırada Amerika, ikinci sırada biz, üçüncü sırada İngiltere. Fakat milli gelire oranla baktığımız zaman birinci sırada, Türkiye.” diye konuştu.
MYANMAR’DA BİR BUDİST TERÖRÜ VAR
Şu anda terörle, uyuşturucuyla, bütün bunların tacirlerine yönelik ekonomik vurguncularla, kuralsız dövüşen tüm kişi ve kurumlara kadar insanlığın huzuruna kasteden tehditlere karşı birlikte mücadele edilmesi gerekirken Türkiye’yi yalnız bırakan veya bırakma gayretinde olan bir dünyanın olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Eğer siz imkanları sadece kendinize ayırır, külfetleri tümüyle başkalarına yüklerseniz, bu sürdürülebilir bir düzen olmaktan çıkar. Dünyanın şu andaki düzeni sürdürülebilir değildir. İşte bunları BM Genel Kurulu’nda da ifade ettim, ediyorum, etmeye de devam edeceğim. Bir anlamda küresel ombudsman diyebileceğimiz BM ve benzeri uluslararası kurumlar maalesef mazlumların haklarını koruma konusunda sınıfta kalmış durumdadır.
Neyse söyledik, Rohingya Müslümanlarıyla ilgili talebimiz kabul edildi ve onunla ilgili bir oturumu BM’de gerçekleştirdik. Fakat önemli olan ne biliyor musunuz o oturuma bir Cumhurbaşkanı geldi, İran. Başbakan olarak iki başbakan geldi Pakistan ve Bangladeş. Bir de Endonezya’nın Başbakan Yardımcısı geldi. Diğerleri dışişleri bakanları seviyesinde. Şu Arakan’a Allah aşkına böyle mi sahip çıkılır? On binlerce insan ölüyor, 600 bin insan topraklarından sefil bir şekilde Bangladeş’e yaslanıyor. O derelerden, ırmaklardan geçerken televizyon ekranlarında izliyoruz. Kimsenin sesi çıkmıyor. ‘Sadece Myanmar’a kınama yaptık.’ Söylenen bu. ‘Kınamamızı yaptık, en şiddetli şekilde yaptık.’ Peki başka ne yaptık? Yaptırım yok. Bu yaptırımları ortaya çok farklı şekilde koymak lazım ki ona göre onlar da kendilerine bir çekidüzen versinler. Burada çok açıkça bir soykırım var. Açık söylüyorum rahatsız olabilirler. Dünyaya ‘İslami terör’ diye konuşanlar, ‘Hristiyani terör’ diyorlar mı, ‘Yahudi terörü’ diyorlar mı, ‘Budist terörü’ diyorlar mı? Demiyorlar. Budistleri böyle iyi niyet elçisi gibi hep gösterirler. Şu anda tamamen Myanmar’da ‘Budist terörü’ var. Şu anda Erdoğan’a yüklenecekler, varsın yüklensinler. Öyle yogayla mogayla bilmem neyle filan bu işi geçiştiremezsiniz, ortada bir vakıa var. Bunu tüm insanlığın bilmesi lazım. Eğer bildiğimizi, bilmeyenlere anlatmazsak dünyada daha çok on binler, yüz binler gider. Biz buna fırsat veremeyiz.”
BM KILINI KIPIRDATMADI VE KIPIRDATMIYOR
Eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Arakanlı sığınmacıların Bangladeş’te barındıkları kampları ziyaret ettiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ile Başbakan Yardımcısı’nın, Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın da böyle bir ziyaret gerçekleştirerek, nasıl kamplar kurulabileceği konusunda inceleme yapacaklarını aktardı.
BM’nin, insani yardımlardaki bürokratik mekanizmalarının yavaşlığı ve mali yükünün, sistemin mağdurlara yardımdan ziyade, bu kurumların işleyişi için kurulduğu izlenimi verdiğini belirten Erdoğan, aynı şekilde BM’nin operasyonel gücünü oluşturan Güvenlik Konseyi’nde tüm iplerin, 5 ülkenin ellerine teslim edilmiş olmasının, sistemi adeta kilitlediğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün insanların gerçekten yardıma muhtaç olduğu kriz bölgelerinin hemen hiçbirinde BM’nin varlığının, açık ve net görülemediğini ifade ederek, yapılması gereken operasyonların, bu 5 ülkeden birinin çıkarına dokunduğu için sürekli ertelendiğini vurguladı.
Bu durumdan cesaret alan zalim yönetimlerin, mazlumlar üzerindeki baskılarını artırdığını, can acıtıcı uygulamalarını yaygınlaştırdığını belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Suriye’de son 7 yılda 1 milyonu aşkın insan hayatını kaybettiği, ülke çeşitli devletlerin ve terör örgütlerinin güç savaşlarının arenasına döndüğü halde BM kılını kıpırdatmadı ve kıpırdatmıyor. Suriye’de BM’yi gördünüz mü, sesini duydunuz mu? Savaştan ve baskılardan kaçan Suriyelilerin 3 milyondan fazlası ülkemizde olmak üzere 5 milyonu başka ülkelere sığınmış durumda. BM’nin bu sığınmacıların hayatlarını kolaylaştırmak için de ciddi bir yardım yaptığı söylenemez. Örneğin ülkemizdeki sığınmacılar için BM Mülteciler Komiserliği’nden gelen ne biliyor musunuz? 520 milyon dolar. Peki bizim harcadığımız ne? 30 milyar dolar. AB de doğru konuşmuyor. Söz verdiler, ‘2016’nın 1 Temmuz’una kadar 3 milyar avro göndereceğiz.’ dediler. ‘Yıl sonuna kadar bir 3 milyon avro daha vereceğiz.’ dediler. AB’den gelen ne biliyor musunuz, o da 820 milyon avro. İşte bunlar böyle. Arakan Müslümanlarının yaşadığı insani dram konusunda da aynı şeyleri görüyoruz. Şu anda dünya oraya hala çok çok yabancı. Daha Arakan’daki saldırılarda ve kaçış yollarında hayatlarını kaybeden insanların sayısını bile tam olarak öğrenebilmiş değiliz.”
DÜNYA BU KADAR ZULMÜ KALDIRAMAZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin zorlamasıyla yapılan uluslararası girişimlere katılımlardaki gönülsüzlükten ayrıca büyük üzüntü duyduklarını dile getirerek, “Dünya bu kadar zulmü kaldıramaz. Mazlumun ahı öyle bir şeydir ki yerde kalmaz, arşı titretir. Bunun için biz her fırsatta insanlığın ortak sorunlarına çareler bulması gereken uluslararası kurumların, adalet ve hakkaniyet temelinde yeniden yapılandırılması gerektiğini söyledik, söylüyoruz. Bu talebimizin de sonuna kadar takipçisi olacağız.” dedi.
Ombudsmanlardan, uluslararası yardım ve müdahale kuruluşlarının yeniden yapılandırılması çağrısına destek beklediğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Gelin, dünyayı herkes için daha iyi bir yer, daha yaşanılabilir bir yerküre haline getirelim. İdare ile vatandaşlar arasındaki ilişkiler konusunda yaptığımız arabuluculuğu küresel sistemle tüm insanlığı da kapsayacak şekilde genişletelim. ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ diyelim. ‘BM Güvenlik Konseyi’ndeki 5 daimi üyenin dudakları arasına dünyadaki 196 ülkenin kaderi terk edilemez.’ diyelim. ‘Onlar ne derse o olamaz.’ diyelim. Bütün ülkeler, dönerli bir sistemle burada daimi üye olarak yerini alsın. Daimi üye, geçici üye olmasın. Hepsi daimi üye olsun. 20 daimi üye, iki yılda bir 10 tanesi değişsin. Bu değişimle birlikte dünyada BM Güvenlik Konseyi’nde yer almayan ülke kalmasın. Bu benim basit bir teklifimdir. Bunu BM Genel Kurulu’ndaki konuşmamda da işledim. Geçen yıl da bu yıl da işlemeye devam edeceğim.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık dünyanın 2. Dünya Savaşı’nın şartlarını yaşamadığını, onların geride kaldığını, artık şimdi yeni bir dünyanın, yeni bir yerkürenin kurulması gerektiğini, aksi takdirde tüm ülkelerin çökecek sistemin altında kalacağını unutmaması gerektiğine dikkati çekti.
BURAM BURAM FIRSATÇILIK KOKAN BİR GİRİŞİMDİR
Bölgedeki krizler ve çatışmaların, Kuzey Irak ve Suriye’de atılan yeni adımlarla daha da içinden çıkılmaz bir hale geldiğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
“Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin referandum kararı, ülkenin içinden geçtiği durum göz önüne alındığında buram buram fırsatçılık kokan bir girişimdir. Irak’ın hem toplum hem de ülke olarak birliğe, beraberliğe, bütünleşmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı bulunduğu bir dönemde, ayrılık yönünde adımlar atılması asla kabul edilemez. Bizim herkes gibi Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizin haklarına, hukuklarına, güvenliklerine müreffeh bir hayat taleplerine sonuna kadar saygımız vardır. Nitekim bu yöndeki çabalarında daima Kuzey Irak yönetiminin yanında olduk. En sıkıntılı zamanlarında kimse onların yanında olmadığı dönemde, kendilerine gerekli desteği vererek, onları ayakta tuttuk. Ancak bizim aynı zamanda Irak’ta Arap kardeşlerimiz de var. Türkmen kardeşlerimiz var. Ezidiler, Keldaniler, Süryaniler var. Onların da haklarına saygımız var. Kuzey Irak, tüm bu halkların ortak hayat alanıdır. Sadece bir şahsın veya aşiretinin hayat alanı değildir. Bunun böyle bilinmesi lazım.
Bu bölgeyi sadece tek bir grubun kontrolü altına almaya çalışması, orada uzun yıllar sürecek çatışmaların, yeni acıların, yeni zulümlerin, yeni katliamların habercisi olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır. Kontrolleri altına aldıkları gücü ve imkanları diğer gruplarla paylaşma konusunda hiç de iyi bir imtihan vermeyen mevcut yönetime olan güvensizlik, sözde bağımsızlık ilanı sonrası çok daha artacaktır. Kimse bizden sınırlarımızın hemen yanı başında yeni bir kriz ve çatışma alanı oluşmasına göz yummamızı bekleyemez. Bu konudaki tavrımız açıktır. Buna rağmen yapılan ve Irak’taki cari hukuka da uygun olmayan referandumu sonucuna bakmaksızın yok hükmünde kabul ediyoruz ve gayrimeşrudur diyoruz.”
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile dün akşam uzunca bir telefon görüşmesi yaptığını aktaran Erdoğan, “Bir gün önce gönderdiği heyetle, uzunca görüşmeler yaptık ve bu uzunca görüşmeler neticesinde açık ve net söylüyorum. Bugün referandum yapıyorlar. Bir defa Irak’ın federal yapısı bunların yapmış olduğu referandumu kabul etmiyor. Anayasa Mahkemesi gerekli kararını zaten verdi.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, “Makaram Sarı Bağlar” türküsünün sözlerine atıfta bulunarak, “Yaptığı iş bu.” dedi.
Türkünün sözleri için, “Tabii tercümeyi doğru yapamadınız biliyorum ama…” şeklinde espri yapan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şu anda bir şeyin bilinmesini özellikle istiyorum. Siyasi olarak, ekonomik olarak, ticari olarak, güvenlik noktasında bütün adımları atıyoruz, atacağız. Silopi’de, boşuna şu anda Silahlı Kuvvetler orada gerekli adımları atmadı. Taviz yok. Şu anda İran, aynı durumda. Aynı zamanda Hava Kuvvetlerimiz şu anda aynı durumda ve sınırlarda sadece Irak tarafına geçişe müsaade var, bu hafta içerisinde diğer tedbirleri de hemen açıklayacağız ve o adımlar da atılacak. Artık giriş-çıkış, bunlar da kapatılacak. Farklı tedbirlerimiz var, ayrı. Onları da ayrıca devreye sokacağız ve bütün bunlarla birlikte bundan sonra Kuzey Irak Yerel Yönetimi, bakalım petrolünü hangi kanallarla nereye akıtacak veya nereye satacak? Vana bizde. Vanayı kapattığımız anda o iş de bitti. Devlet yöneten bütün bunları A’dan Z’ye düşünmek durumunda. Hep söyledik ya bizler duygusal kararlar almadık. On düşündük, bir adım attık ve bunları da uluslararası diplomasiyi işleterek yaptık. Bakın İsrail’den başka şu anda Kuzey Irak Yerel Yönetimi’nin aldığı kararı destekleyen bir başka ülke yok. Sadece İsrail.”
ABD’de katıldığı toplantıda, “Sayın Netanyahu’ya söyleyin; ‘Türkiye ile ilişkilerimiz iyi olmuyor filan’ diyor. Nasıl olsun? Şu anda Kuzey Irak Yerel Yönetimi’ni ondan başka tanıyan yok. Biz ise şu anda Kuzey Irak Yerel Yönetimi ile çok farklı bir konumdayız, Netanyahu ise farklı bir noktada. Bir ülke, sadece kendisi. Söyleyin, bundan vazgeçsin.” dediğini aktaran Erdoğan, adımları kararlı bir şekilde atmaya devam edeceklerini söyledi.
ONLAR İÇİN KURU BİR RÜYA
Kuzey Irak Yerel Yönetimi’nin bu adımdan geri adım atmasının şart olduğunu, bunun olmazsa olmaz olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz adımlarımızı kararlı bir şekilde atmaya devam edeceğiz ve Kuzey Irak Yerel Yönetimi’nin bir defa bu adımdan geri adım atması şart. Olmazsa olmaz. Federal devlet, zaten kesinlikle kabul etmiyor. Meclis, aynı şekilde kabul etmiyor. Tabii aynı şekilde Suriye’de de bir veya birden fazla terör devleti kurulmasına izin vermeyeceğiz. Öyle Kuzey Suriye’de PYD, YPG, oralarda devlet kuracaklarmış… Bunların hepsi onlar için kuru bir rüya. Başka bir şey olamaz. Başkaları için sadece stratejik birer hamleden ibaret olan bu gelişmelerin bizim için, devletimizin ve milletimizin beka meselesi olduğunu buradan bir kez daha ifade ediyorum. 911 kilometre bizim Suriye sınırımız var. Biz burada böyle bir yapılanmaya asla müsaade etmeyiz. Dedim ya bir gece ansızın gelebiliriz. Bunu Fırat Kalkanı Harekatı’nda yaptık. Şimdi burada da bu tür gelişmelere müsaade etmemiz mümkün değil. Siyasetin ve diplomasinin üzerinde bir öneme sahip olan Irak ve Suriye konusunda ülkemiz için tehdit oluşturan konularda gerektiğinde kullanmaktan çekinmeyeceğimiz tüm opsiyonlar, seçenekler önümüzdedir, masa üstündedir. Suriye’de, Cerablus, Rai, Dabık, El Bab, buraya kadar uzanan o 2 bin kilometre karelik alanı nasıl DEAŞ’tan temizlediysek şimdi aynı amaçla yeni bir adım daha atıyoruz. Gerektiğinde Irak’ta da bu tür adımları atmaktan geri durmayacağız. Bölgemiz huzura, barışa, istikrara ve refaha kavuşana kadar mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız.”
HEDEFLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA KARARLILIKLA YÜRÜYORUZ
Değişimlerin genellikle sancılı olduğunu dile getiren Erdoğan, ancak değişimin bir o kadar da kaçınılmaz olduğunu ifade etti.
Türkiye’nin bu gerçeği son 15 yılda yaşadığı hadiselerle bizzat tecrübe etmiş bir ülke olduğunu kaydeden Erdoğan, ”Bölgemizde yaşanan değişimlerin ancak 100 yılda bir rastlanacak türden olduğunun farkındayız. Geçtiğimiz asırda ülkemizi köşeye sıkıştırmak için kullanılan araçlar bugün geçerliliğini büyük oranda kaybetmiştir. Yurt içinde ve uluslararası alanda karşılaştığımız hadiselerin çoğunun bu süreçte bizi yönlendirme amacını taşıdığı açıktır. Milletimiz aymazlıkta ısrar eden küçük bir kesim haricinde tüm bu olup bitenleri görmekte ve birliğini, beraberliğini, dayanışmasını sımsıkı tutarak, devletine, hükümetine destek olmaktadır. İşte Parlamentoda yapılan oylamayı gördünüz; küçük bir grup ama büyük bir çoğunlukla ne oldu? Hemen Silahlı Kuvvetleri’ne yurt dışına bu noktada çıkma, herhangi bir operasyon için müsaade kararını parlamentomuz verdi. Yöneticiler olarak bize düşen görev, milletimizin bu fedakarlığı karşısında ona her alanda en iyi hizmetleri sunmaktır. Türkiye, hem krizlerle mücadele etme hem de projelerini hayata geçirme potansiyeline sahip bir ülkedir. Bu sayede bir yandan terör örgütlerinin, onların üzerine giden ve uluslararası düzeyde maruz kaldığımız saldırıları göğüslerken diğer yandan da ekonomi başta olmak üzere her alanda hedeflerimiz doğrultusunda kararlılıkla yürüyoruz, yürüyeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, bu çerçevede vatandaşların idare ile olan ilişkilerini en ileri seviyeye çıkarmanın gayreti içinde olduklarını söyledi.
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun her geçen yıl artan etkinliğiyle bu konuda en büyük yardımcıları olmaya aday olduğunu kaydeden Erdoğan, konferansın hayırlı olmasını diledi.