Bugüne kadar TBMM’de çatısı altında görev yapmış tüm milletvekillerini saygıyla yad ettiğini belirten Erdoğan, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, TBMM üyelerinden ahirete irtihal etmiş bulunanları rahmetle andığını söyledi.
Kurtuluş Savaşı’nı sevk ve idare eden, 15 Temmuz’da da en ağır şekilde saldırıya maruz kalarak çifte gazilik unvanını kazanan Yüce Meclise yeni yasama yılında başarılar dileyen Erdoğan, aziz milletin, 15 Temmuz gecesi, tek yürek ve tek bilek olarak bağımsızlığının, geleceğinin ve iradesinin temsilcisi olan tüm müesseselere sahip çıktığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin etrafında adeta etten bir duvar ören milletimiz, istiklalinin ve istikbalinin sembolü olarak gördüğü bu kurumları korumak için canını vermekten dahi çekinmemiştir.” diye konuştu. Erdoğan, şunları kaydetti:
“Nitekim, TBMM ve hemen karşımızdaki Genelkurmay Başkanlığı binasının çevresinde 34 vatandaşımız, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi etrafında da 29 vatandaşımız şehit olmuştur. 15 Temmuz darbe girişiminin birinci yıl dönümünde TBMM’nin hemen önünde gece saat 3’te, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde de sabah saat 6’da biraraya gelen on binlerce vatandaşımız, milletimizin bu konudaki kararlılığını bir kez daha göstermiştir. Bu vesileyle, İstanbul’da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde, Ankara’da Meclis’te ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan törenler ile ülkemizin dört bir yanında gece yarısına kadar süren demokrasi nöbetlerine coşkuyla iştirak eden tüm vatandaşlarımıza bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.
15 Temmuz gibi felaketler, ülkelerin ve milletlerin birliklerinin, beraberliklerinin, dayanışmalarının, maziden atiye uzanan ortak değerlerinin adeta test edildiği imtihanlardır. Hamdolsun biz devlet ve millet olarak bu imtihanı alnımızın akıyla verdik. Artık ülkemiz üzerinde karanlık emeller besleyenlerin, bunun için kanlı senaryolar yazanların, kendilerine ihanet ortakları devşirenlerin işi çok daha zordur. Milletimiz de devletimiz de Meclisimiz de oynanan oyunu görmüş ve tepkisini tek bir yumruk gibi terör örgütlerinin, ihanet çetelerinin tepesine inerek ortaya koymuştur. 15 Temmuz artık bizim, tıpkı Malazgirt gibi, tıpkı İstanbul’un fethi gibi, tıpkı Çanakkale gibi, tıpkı Dumlupınar gibi, tıpkı ecdadımızın nice emaneti gibi hepimizin ortak bir değeridir. Bu değere sahip çıkan, bu değere saygı duyan herkes milletimizin gönlünde yükselir, yücelir, itibar sahibi olur. Bu değeri örselemeye, önemsizleştirmeye, çarpıtmaya kalkan herkes de milletimizden hak ettiği cevabı alır, hak ettiği muameleye maruz kalır. Darbenin doğrudan hedefi olan TBMM’deki partilerimizden bu konuda çok daha fazla hassasiyet beklediğimi özellikle belirtmek istiyorum.”
Erdoğan, geçen yasama döneminde Meclisin gerçekleştirdiği en önemli çalışmalardan birinin de 16 Nisan’da millet tarafından onaylanan anayasa değişikliği sürecini yürütmesi olduğunu anımsattı.
“Ülkemizin yönetim sisteminde köklü bir değişiklik anlamına gelen bu anayasa değişikliğini, tüm partilerin ortak eseri olmasını gönülden arzu ederdik.” diyen Erdoğan, ancak Mecliste grubu bulunan partilerden bazıları farklı bir politika izlediği için anayasa değişikliği sürecinin, AK Parti ve MHP tarafından yönetildiğine dikkati çekti.
Erdoğan, esasen bu sürecin temellerinin, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan kriz sırasında atıldığına işaret ederek, Cumhurbaşkanını doğrudan milletin seçmesine imkan veren değişikliğin, daha sonraki gelişmelerin habercisi olduğunu dile getirdi. Erdoğan, “Doğrudan halkın oylarıyla göreve gelen ilk Cumhurbaşkanı olma şerefine nail olmamızın ardından her fırsatta, her zeminde başlanan işin tamamlanması gerektiğini ifade ettik. Anayasa değişikliği gerektiren bu düzenlemenin gerçekleştirilebilmesi ancak diğer partilerimizden destek alınabilmesiyle mümkündü. MHP’nin bu yönde gösterdiği irade, 16 Nisan’a giden yolu açmıştır. Meclisin üzerine düşeni yapmasının ardından, milletimiz de nihai kararını hür iradesiyle sandıkta vermiştir. Kabul edilen anayasa değişikliğine göre Türkiye, 2019 yılında yapılacak seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçecektir.” değerlendirmesinde bulundu.
YARGININ DA GÜCÜNÜ MİLLİ İRADEDEN ALDIĞI BİR SİSTEM KURULMUŞTUR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni sistemin en önemli özelliklerinden birinin, yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkileri netleştirmiş olması olduğunu bildirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ülkemizdeki mevcut sistemin en önemli zaafı, bu ilişkilerin birbirine karışıyor olmasıydı. Yasamanın yürütme organının, yani Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin veya koalisyon partilerinin tahakkümü altında bulunduğu eleştirisi, böylece ortadan kalkmaktadır. Bilindiği gibi yeni sistemde, yürütme erkini temsil eden Cumhurbaşkanının bütçe kanunu dışında Meclise kanun teklifi veya tasarısı sunma imkanı bulunmuyor. Yasama yetkisi, tamamen milletvekillerimizin uhdesine bırakılıyor. Nasıl anayasa yasaların üzerindeyse, yasalar da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin üzerindedir. Yani, herhangi bir konuda yasa ile kararname çeliştiğinde, geçerli olan yasa olacaktır. Daha da önemlisi, kararnameyle düzenlenen herhangi bir konuda Meclis yasa çıkardığında, yasa esas alınacaktır.
Meclis ile Cumhurbaşkanının görev sürelerinin birbirlerine endekslenmiş olması, bu iki organın karşılıklı denge ve anlayış içinde çalışmasını elzem kılmaktadır. Bu ahengi bozan taraf, seçimde millete hesap vermek zorundadır. Üstelik bunun için illa 5 yıl beklenmesine de gerek yoktur. Yasama veya yürütme organından herhangi biri, kendi çalışmasının karşı tarafça engellendiğini düşünüyorsa, istediği zaman millete müracaat yoluna gidebilir. Milletin vereceği hükme yasama da yürütme de uymak zorundadır. Yasamanın yürütme üzerindeki denetim yolları da açıktır. Yazılı sorudan Yüce Divan’da yargılanma talebine kadar uzanan geniş bir yelpazede sağlanan imkânlarla yasama organı, yürütmeyi denetleme hakkına sahiptir. Aynı şekilde, kararlarını Türk milleti adına veren yargının da gücünü milli iradeden aldığı bir sistem kurulmuştur.”
ASIL KARARLARI HEP MİLLETE BIRAKIYOR
Erdoğan, yargının en önemli idare mekanizması olan Hakimler Savcılar Kurulunun 13 üyesinden 7’sinin Meclis, 4’ünün de Cumhurbaşkanı tarafından belirleneceğini, ayrıca Adalet Bakanı ile Müsteşarının da bu kurulda yer alacağını anımsattı.
Yeni sistemin, güçler arasındaki ayrımı netleştirirken, asıl kararları hep millete bıraktığını ifade eden Erdoğan, Türkiye’nin, milli iradenin bu derece güçlendirildiği, halkın tercihlerinin bu derece ön plana çıkartıldığı bir sisteme kavuştuğunu belirtti.
Erdoğan, Türkiye’de ilk kez Meclisin eliyle, milletin özgür iradesiyle, demokratik usullerle böyle köklü bir yönetim reformunu hayata geçirebilmelerine katkı sağlayan herkese bir kez daha teşekkür etti.
KAPSAMLI BİR YÖNETİM REFORMU
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şunları söyledi:
“Önümüzde, hem Meclisimize, hem hükümetimize düşen önemli bir görev daha vardır. Uyum yasaları başta olmak üzere, yeni sistemin en sağlıklı şekilde hayata geçmesini sağlayacak düzenlemeler üzerinde derhal çalışılmaya başlanması gerekiyor. 2019 yılından önce tüm bu hazırlıkları bitirmiş olmalıyız. Bu çalışmaların sadece anayasa ve yasalardaki ifadelerin ayıklanmasından ibaret kalmamasını ümit ediyorum. Elimizdeki bu imkanı, kapsamlı bir yönetim reformu haline dönüştürme fırsatını çok iyi değerlendirmeliyiz. 26. Dönem Meclisi bugüne kadar çok büyük işler başardı, inşallah yeni yasama yılında çok daha önemli çalışmalara imza atacaktır.”
Erdoğan, her anlamda tarihi bir süreçten geçtiklerini vurgulayarak, dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerin, ister istemez kendilerini de etkilediklerine dikkati çekti.
Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı sosyal, siyasi, ekonomik, diplomatik gelişmelerin hiçbirinin de bu genel fotoğraftan bağımsız olmadığını kaydeden Erdoğan, “Elbette bu karmaşık dönemde herkesin bir hesabı, bir yol haritası, bir hedefi vardır. Bize düşen, bir yandan ülkemizin hedeflerimiz doğrultusunda ilerlemesini temin ederken, diğer taraftan da Türkiye’yi hedef alan saldırıların boşa çıkmasını sağlamaktır. Zor olsa da bu ikisini birlikte başarmak mecburiyetindeyiz. Ülkemizi her alanda dünyanın en büyük 10 devletinden biri haline getirme hedefimizden en küçük bir taviz vermedik, vermeyeceğiz. ” diye konuştu.
Erdoğan, 2023 hedefleri doğrultusunda attıkları her adımda, büyük ve güçlü Türkiye idealine biraz daha yaklaştıklarını bildirdi.
“Dört bir yanımızın istikrarsızlık ve çatışmayla çevrili olduğu bir dönemde hem kendimizi koruyabilmemiz hem de planlarımızı, programlarımızı, yatırımlarımızı hayata geçirebilmemiz önemli bir başarıdır.” diyen Erdoğan, Türkiye’nin, çevresinde yaşadığı istikrarsızlıklar sebebiyle tek bir projesinden vazgeçmediğini, tek bir yatırımını ertelemediğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yılın ilk yarısındaki ortalama büyüme oranının yüzde 5,1 olarak gerçekleşmesinin, izledikleri kararlı politikanın eseri olduğuna değindi.
Büyümede, kurlarda, enflasyonda, işsizlikte, ihracatta, turizmde yaşanan dalgalanmanın büyük ölçüde kontrol altına alındığına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu olumlu ivmenin her geçen ay artarak süreceği görülmektedir. Hükümetten beklentim; kamu mali disiplininden taviz vermeden, vatandaşımızın günlük hayatını kolaylaştıracak, geleceğe daha güvenle bakabilmemizi sağlayacak tedbirler alıp hayata geçirmesidir. Maruz kaldığımız iç ve dış saldırılar karşısında gösterdiği güçlü duruşa müteşekkir olduğumuz milletimizi huzursuz ve tedirgin edecek, kafasında soru işaretleri oluşturacak gereksiz adımlardan kaçınılması büyük önem arz etmektedir.
Meclisimizin de yeni yasama döneminde hükümetimizin bu yöndeki çabalarına destek vereceğine inanıyorum. Geçtiğimiz hafta yapılan olağanüstü toplantıda görüşülen tezkere konusunda, bir parti hariç, Meclisimizde sergilenen birlik ve beraberliği takdirle karşıladığımı özellikle belirtmek istiyorum. Milletimizin özlediği Meclis görüntüsü işte budur. Önümüzdeki dönemde milli konularda bu dayanışmanın çok daha sık, çok daha güçlü bir şekilde sergileneceğini ümit ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 1984 yılından beri kesintisiz bir şekilde bölücü terörle mücadele ettiğine dikkati çekti.
FETÖ’NÜN SALDIRILARINI BOŞA ÇIKARDIK
PKK ve uzantıları yanında, ideolojik ve dini söylemlerle kurulan terör örgütlerinin de ülkeye önemli zararlar verdiğini vurgulayan Erdoğan, “FETÖ’nün devleti ele geçirmek için emniyetten yargıya, mülkiyeden orduya kadar tüm kurumlarımız üzerinden yaptığı saldırıları, milletimizle birlikte boşa çıkardık. Terör örgütlerine karşı verilen mücadele, birlik ve beraberliğimizi en çok sergilememiz gereken alanların başında geliyor. Hiçbir siyasi ve kişisel çıkar, terör örgütlerine destek anlamına gelecek bir söylemi, duruşu, politikayı mazur gösteremez.” dedi.
Recep Tayyip Erdoğan, yargının, terör örgütü olarak tanımladığı yapıları doğrudan veya dolaylı olarak desteklemeyi hiç kimseye yakıştıramayacağını belirterek, ”Bu uğurda yüksek yargı kurumlarımızdan kürsü hakimlerimize, savcılarımıza kadar tüm yargı sisteminin yıpratılması anlamına gelecek beyan ve tutumları da asla doğru bulmuyorum. Hele hele olağanüstü hal uygulamasına yönelik bir takım nitelemeler var ki gerçekten kabul edilebilir değildir. Türkiye’nin, darbe teşebbüsü ve terör örgütlerinin saldırıları gibi gerçekten olağanüstü tehditlerle karşı karşıya bulunduğunu kim inkâr edebilir?” ifadesini kullandı.
İDLİB’TE GÜVENLİ ALAN OLUŞTURMANIN GAYRETİ İÇİNDEYİZ
Olağanüstü tehditlerin, olağanüstü tedbirleri gerektirdiğini belirten Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:
“Üstelik, hükümetin anayasada belirtilen olağanüstü hal yetkilerinden gerçekten pek azını kullandığı, sadece aciliyet arz eden hususlarda bu yola başvurduğu da bir gerçektir. Bugüne kadar, terör örgütleri ve mensupları dışında, olağanüstü halden zarar gören hiç kimse olmamıştır. Terörle mücadelede duyulan ihtiyaçlar ortadan kalktığında, elbette olağanüstü hal uygulaması da sona erecektir. Diğer taraftan, savunma sanayinde ve teknoloji alanında elde ettiğimiz neticeler sayesinde, özellikle sınırlarımız içinde terör örgütlerini hareket edemez hale getirdik. Sınır ötesi operasyonlarımızı da bölgedeki diğer güçlerle sağladığımız işbirliği çerçevesinde adım adım ilerletiyoruz. Fırat Kalkanı Harekâtı’ndaki başarımız, DEAŞ’a karşı kurulan koalisyonun mücadele stratejisini değiştirmiştir.
Şimdi de Astana görüşmelerinde sağlanan uzlaşma çerçevesinde, İdlib bölgesinde güvenli bir alan oluşturmanın gayreti içindeyiz. Buna karşılık bazı müttefiklerimizin, bizim terör örgütü olarak tanımladığımız yapılarla işbirliği konusundaki ısrarlarının, bölgedeki krizin daha derinleşmesine yol açtığını görüyoruz. Bu konudaki düşüncelerimizi, duruşumuzu, politikalarımızı her platformda dile getiriyor, ikazlarımızı yapıyoruz. Krizlerin yaşandığı ülkelerin toprak bütünlüğü ve toplumsal mutabakatı gözetmeyen, sahadaki gerçeklerle uyuşmayan hiçbir projenin başarı şansı yoktur. Bu tür adımların varacağı yer, daha fazla acı, kan ve gözyaşıdır. Biz Türkiye olarak, sınırlarımız içinde ve dışında, terör örgütleriyle mücadele konusundaki kararlılığımızı sonuna kadar devam ettireceğiz.”
KUZEY IRAK YÖNETİMİNİN ATTIĞI YANLIŞ ADIMLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak’ın, ilk Körfez Savaşı’ndan bu yana istikrara kavuşamadığını, sürekli çatışmaların ve krizlerin yaşandığı bir ülke olduğunu bildirdi.
DEAŞ tehdidinin ilk patlak verdiği yer olan Irak’taki mezhep geriliminin, pek çok sorunun ana kaynağı durumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Şimdi bir de bu sıkıntıya, Kuzey Irak Yönetiminin attığı yanlış adımlar eklenmiştir. Hem Irak Anayasasına göre hem de uluslararası toplumun yaklaşımı itibarıyla, Kuzey Irak Yönetiminin yaptığı referandumun herhangi bir karşılığı yoktur. Buna rağmen, bu teşebbüs dahi başlı başına önemli bir sorundur.” ifadesini kullandı.
Erdoğan, Türkiye’nin, Irak’taki tüm kesimlerin güvenliği, huzuru, refahı için yaptığı çalışmaların, Kuzey Irak Yönetimi nezdinde böyle karşılık bulmasının üzüntüsü içinde olduğunu belirterek, “Buradaki asıl sıkıntı bu girişimin yol açtığı sonuçların, asıl kimin işine yarayacağıdır.” dedi.
Erdoğan, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nce yapılan referanduma değinerek, bu süreçten ne Kürtlere, ne Araplara, ne Türkmenlere, ne de diğer gruplara hayırlı bir sonuç çıkmayacağının çok açık olduğunu söyledi.
Kadim devletlerin dahi varlıklarını korumakta zorlandıkları bir kaotik dönemde, bölgesel bir yapının bağımsızlık iddiasının, başka güçlerin oyuncağı olmaktan öte bir anlam taşımayacağının altını çizen Erdoğan, “Sınırlarımızın hemen başında, hem Irak halkı, hem de Türkiye başta olmak üzere çevre ülkeler için daimi tehdit oluşturacak bir fitne kuyusunun kazılmasına biz göz yumamayız.” değerlendirmesinde bulundu.
“Hele hele uluslararası toplumun aidiyeti tartışmalı olarak gördüğü, bizim ise bir Türkmen kenti olduğunu çok iyi bildiğimiz Kerkük üzerinden ülkemizin tehdit edilmesine asla tahammül edemeyiz; bunun hesabını da mutlaka sorarız.” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Erbil’deki Kürt’ün hakkını savunmak, Musul’daki Arap’ın, Kerkük’teki Türkmen’in hakkını yok saymak anlamına asla gelemez. Yanı başındaki Türkiye’yi karşısına alma uğruna uzaklardan destek bekleyen Kuzey Irak Yönetimi, eninde sonunda hüsrana uğramaya mahkumdur. Hiç kimsenin bölgede yaşayan milyonlarca mazlum insanı, ambargoların, tecrit ve yaptırımların baskısı altında perişan etmeye hakkı yoktur. Güvenliğin ve refahın formülünün birlikte, bütünlükte, dayanışmada arandığı bir dönemde bu tür ayrılıkçı heveslere kapılmak, en başta kendi toplumuna ihanet etmektir.”
BU YANLIŞTAN BİR AN ÖNCE DÖNÜLECEĞİNİ UMUYORUZ
Erdoğan, kişisel hırslar ve iktidar kaygılarıyla yapılan bu yanlıştan bir an önce dönüleceğini umduklarını dile getirerek, uluslararası toplumdan, dünyanın pek çok yerinde başka sorunların da tetikleyicisi olacak bu adımı cesaretlendirecek herhangi bir destek beyanının şu ana kadar gelmemiş olmasını da önemli gördüğünü vurguladı.
Türkiye olarak Irak Merkezi Yönetimi ve İran’la birlikte çeşitli adımlar atıldığını hatırlatan Erdoğan, uluslararası toplumun da bu adımlara destek vermiş olmasından memnuniyet duyduğunu bildirdi.
Erdoğan, “Konunun daha tatsız noktalara varmadan, bir an önce suhuletle ve sağduyuyla çözümü en büyük arzumuzdur. Kuzey Irak Yönetimi, yaptığı yanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde, Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir.” dedi.
AVRUPA NE YAPIYOR? HİÇBİR ŞEY
Konuşmasında terörle mücadele de değinen Erdoğan, “Terör örgütleriyle mücadelemizde bizi en çok hayal kırıklığına uğratanların başında Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine, öyle gizli saklı da değil, göstere göstere engel olanların, terör örgütlerine karşı sergiledikleri müsamahakâr tutumdan fevkalade rahatsızız.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, şunları söyledi:
“Biz diyoruz ki, PKK bölücü bir örgüttür, terör örgütüdür, devletimizi yıkmaya çalışmaktadır, bunun için sürekli terör eylemleri düzenlemektedir. Biz diyoruz ki, FETÖ bir ihanet çetesidir, devleti ele geçirmeye teşebbüs etmiştir, başlattığı darbe girişiminde 250 vatandaşımızı şehit olmuştur, 2 bin 193 vatan evladı gazi olmuştur. Aynı şekilde cinayetten soyguna, adam kaçırmadan emniyet güçlerine saldırıya kadar her çeşit suça bulaşmış çeşitli terör örgütü mensuplarının bilgilerini kendilerine veriyoruz. Peki, Avrupa ülkeleri bunun karşılığında ne yapıyor dersiniz? Hiçbir şey. Bugün Avrupa, teröristlerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları, Türkiye’nin meşru yönetimine karşı her türlü organizasyonu yapabildikleri bir yer haline gelmiştir.”
NASIL HABERİNİZ OLMAZ? MÜMKÜN MÜ?
Bir Avrupa ülkesinin parlamento binasının önünde kendisinin şakağına silah dayanmış bir poster açıldığını, o ülkenin polislerinin bunu sadece seyrettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “G-20 zirvesindeyiz; şahsımın resmi, Sayın Putin’in resmi ve Suudi Arabistan Kralının resmi. Üçlü resim. Yan tarafta bir otomobil, Mercedes. Polisler etrafı çevirmiş, çok ilginçtir; öldürene Mercedes’in verileceğini söylüyor. O ülkenin şansölyesine bunu söylediğimde haberi yokmuş gibi orada yandaki arkadaşlarına bakıyor. Nasıl haberiniz olmaz? Mümkün mü? Türkiye üzerinden bir politika, seçim hazırlığı yapıyorlar.” diye konuştu.
İKİ YÜZLÜ TUTUM ALENİLEŞTİ
Kıtanın her köşesinde terör örgütlerini, teröristleri, onların işledikleri cinayetleri yücelten broşürler, afişler dağıtıldığını, bunun için stantlar kurulduğunu anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Kendi vatandaşları ülkemizde, terör dahil çeşitli suçlardan yakalandığında hemen kapımıza dayananlar, bizim onlara ilettiğimiz dosyaları işleme dahi koymuyorlar. Avrupa Birliği kurumlarının, fasıllardan serbest dolaşıma ve yardımlara kadar her konuda ülkemize karşı sergilediği iki yüzlü tutum öylesine alenileşti ki artık bu durumu örtecek mazeret dahi bulamıyorlar. Türkiye’nin, 1959 yılında ilk başvuruyu yaptığı, 1963 yılında Ankara Anlaşması’nı imzaladığı tarihten beri gösterdiği sabrı, Avrupa Birliğinin yanlış anladığını görüyoruz. Demek ki hala anlayamamışlar. Buna rağmen, şunu açıkça ifade ediyorum. Bu süreci bitiren, havlu atan, vazgeçen taraf biz olmayacağız. Aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır.”