Erdoğan yaptığı konuşmada, katılımcılara teşrifleri için teşekkürlerini iletti ve ramazanın tüm insanlık için barışa, huzura ve esenliğe vesile olmasını diledi.
Müslümanlar için ramazanın yardımlaşma, dayanışma, yoksulların, gariplerin, mazlum ve mağdurların sevindiği rahmet ve bereket ayı olduğunu dile getiren Erdoğan, “Bugün etrafında bir araya geldiğimiz şu iftar sofrası Müslüman olsun ya da olmasın, oruç tutsun ya da tutmasın herkesin sofrasıdır. Bu sofra zengin fakir, yönetici, memur bütün farklılıkların anlamını yitirdiği, herkesin Hak katında eşitlendiği bir gönül sofrasıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, oruç ibadetinin günün belli saatlerinde aç ve susuz kalmanın ötesinde insanın kendi iç muhasebesini yapması, hayatını sorgulaması, fani dünyada niçin var olduğunu etraflıca tefekkür edebilmesi ve hepsinden önemlisi başkalarını anlaması olduğunu ifade etti.
“Bu mübarek ayın manasına, ihtiva ettiği değerlere, her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz bir dönemde bu buluşmamızı gerçekleştiriyoruz.” ifadesini kullanan Erdoğan, “Rabbim, hepimize ramazanın ruhuna uygun bir şekilde bu ayı idrak etmeyi, bu mukaddes günlerden istifade etmeyi nasip eylesin.” dedi.
Küresel anlamda oldukça zorlu ve sancılı bir süreçten geçildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sadece ülkemizin içinde yer aldığı coğrafya değil dünyanın birçok bölgesinde terörden açlığa, iklim felaketlerinden düzensiz göçe, İslam düşmanlığından kültürel ırkçılığa kadar farklı meydan okumalarla yüzleşiyoruz.” diye konuştu.
LONDRA’DA KATLEDİLEN MASUMLA SURİYE’DEKİLER, PAKISTAN’DAKİLER ARASINDA BİR FARK YOKTUR
Son bir haftada yaşanan acı hadiselerin karşı karşıya bulunulan çetin sınamaların en bariz yansımaları olduğuna vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu vesileyle Afganistan ve İngiltere başta olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun kalleş terör saldırılarında hayatlarını kaybedenler için ülkem ve milletim adına taziyelerimi sunuyorum.
Ayrıca geçtiğimiz yıl FETÖ mensubu bir terörist tarafından suikasta uğrayan Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi Sayın Karlov’u da tazimle yad ediyorum çünkü o da bizim bu sofralarımızın müdavimlerindendi. Büyükelçi Karlov’u görevini en iyi şekilde icra eden tecrübeli bir diplomat, iyi bir insan ve ülkemizin gerçek bir dostu olarak daima hatırlayacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 yılı aşkın bir süredir bölücü terörle mücadele eden ve bu süreçte çok sayıda vatandaşını terör eylemlerinde kurban vermiş bir ülke olarak Türkiye’nin dostlarının yürek sızısını çok iyi anladığını belirterek, “Teröristin kimliğine, söylemine, mağdurların milliyetine bakmadan tüm terör eylemlerini lanetliyoruz. Her zaman ifade ettiğim gibi bizim nazarımızda Londra’da katledilen masumla Suriye’dekiler, Pakistan’dakiler arasında bir fark yoktur. Ankara’da Kızılay Meydanı’nda iş çıkışı evlerine dönmek için umutla otobüs bekleyen sivilleri öldüren PKK’lılar neyse altındaki aracı yayaların üzerine süren DEAŞ’lılar da aynıdır. Masumların canları ve kanları üzerinden ikbal devşirmeye çalışan bu cinayet şebekeleri hepimizin ortak düşmanıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Terörizmle mücadeleyi, sadece teröristle mücadeleye indirgeyen bir anlayışa sahip olmadıklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Hepimiz çok iyi biliyoruz ki salt güvenlik tedbirleriyle terörün kökünü kurutmak mümkün değildir. Terörü ortaya çıkaran, besleyen, belli toplumsal gruplar arasında makes bulmasını sağlayan sebepleri tespit edip gereken tedbirleri almadan asıl sorunu çözemeyiz. Yani bizde bir söz var ‘bataklığı kurutmak meselesi.’ Sineklerle uğraşmak işi bitirmiyor, bataklığı kurutmamız lazım. Sınır ve mesafe tanımayan küresel terör tehdidini bertaraf etmenin yolu işbirliğimizi, dayanışmamızı, güvenlik ve istihbarat birimlerimiz arasındaki bilgi paylaşımını daha da artırmaktır. Bunun için Türkiye olarak ‘dost acı söyler’ ilkesiyle her fırsatta tutarlılığa, kararlılığa ve küresel ölçekte işbirliğine vurgu yapıyoruz.”
İKİRCİKLİ TAVIRLAR BİZİ GERÇEKTEN ÜZÜYOR
“Bugün burada siz dostlarımın arasında samimiyetle konuşmak istiyorum.” ifadesini kullanan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Maalesef onca çabamıza rağmen terörizmle mücadele konusunda halen beklentilerimizin çok uzağındayız. Kendi vatandaşlarımızın can güvenliğini ve tüm insanlığın geleceğini tehdit eden böylesine önemli bir mesele karşısında şahit olduğumuz ikircikli tavırlar bizi gerçekten üzüyor. Yüzlerce insanını terör saldırılarında kaybetmiş dost ve müttefik ülkeler bile iyi terörist, kötü terörist ayrımına gidebiliyor, bugün bunu hala yapanlar var. Sivilleri katleden, etnik temizlik yapan, farklı görüşe ve kimliğe sahip kim varsa onu baskı altına alan terör örgütlerine sahip çıkılması hepimizi adeta pimi çekilmiş bir bombanın üzerinde yaşamaya zorluyor.
Sırf bölgedeki politikalarına hizmet ettikleri için terör örgütlerine karşı kararlı bir duruş sergilemek yerine onları, burası çok önemli, ‘milis güç’ gibi tanımlamalarla aklayanlar hayati bir hata yaptıklarını çok yakında anlayacaklardır. Tarih bize bu tür yanlışların daha sonra ölümcül tehditler olarak muhataplarına geri döndüğünü göstermiştir. 1980’lerde Güney Asya’da taktik veya stratejik sebeplerle girişilen maceraların ağır faturalarını bugün hep birlikte ödüyoruz. Aynı şekilde komşumuz Irak’ta sonuçları iyi hesaplanmadan atılan bazı adımların etnik ve mezhebi fay hatlarını nasıl harekete geçirdiğini, toplumsal barış ve istikrarı nasıl tahrip ettiğini hep birlikte görüyoruz.”
BUNUN ADI KANI KANLA TEMİZLEMEYE ÇALIŞMAKTIR
Acı tecrübeler neticesinde tesis edilen düzeni tekrar rayına oturtmanın çok daha meşakkatli ve maliyetli olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Böyle bir stratejik körlük bugün maalesef komşumuz Suriye’de yaşanıyor. DEAŞ terörünü bertaraf etmek için bir başka elin kanlı örgüt devreye alınıyor. Bakın demin ne söyledim ‘dost acı söyler ama gerçeği söyler’, şimdi ben onu söylüyorum. Bunun adı kanı kanla temizlemeye çalışmaktır. Taktik sebeplerle bile olsa işgal ettiği bölgelerde etnik temizlik faaliyeti yürüten, kimi zaman rejimle kimi zaman DEAŞ’la işbirliği yapan bir terör örgütüne arka çıkmak asla doğru değildir. Siyasi çözüm vizyonu ortaya koymayan, bölgenin tarihi, sosyal ve kültürel dinamiklerini yok sayan bir inisiyatifin başarı şansı yoktur.
Kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayan bir terör örgütü kesinlikle demokratik güç olamaz, böylesi bir yapıyı tarif edecek tek ifade ‘terör örgütü’ kavramıdır. Suriye’de bu terör örgütüne verilen silahların çok yakında ülkemize, bölgemize ve tüm dünyaya dönmesi kuvvetle muhtemeldir.
Son dönemde PKK terör örgütüne ait sığınaklarda ele geçirdiğimiz silahların menşei ülkemizin bu konudaki endişelerinin haklılığını ispat ediyor. Bu bölgeyi biz tanırız. Eğer biz 40 yıldır bu bölgede PKK denilen terör örgütüyle bir mücadele veriyorsak ve bu mücadelede 40 bini aşkın insanımızı kaybettiysek bunun dertlisi biziz, birileri bunu anlamayabilir. ‘Ben senin dostunum’ demek işi çözmüyor. Bizde güzel bir söz var, ‘bal, bal demekle ağız tatlanmaz, balı yersen ağız tatlanır’ onun için biz öyle lafla peynir gemisini yürütmüyoruz bize icraat lazım.”
MİLLETİMİZİN DAHA FAZLA BEDEL ÖDEMEYE TAHAMMÜLÜ KALMAMIŞTIR
Suriye ve Irak’ta yaşanan krizlerin yansımalarını yakından hisseden bir ülke olarak bu konudaki hassasiyetlerinin gözetilmesini beklemenin en tabii hakları olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yüzlerce vatandaşını DEAŞ teröründe kaybetmiş olan ülkemiz elbette herkesten fazla bu bataklığın kurutulmasını arzu etmektedir.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Biz 3 bine yakın şu ana kadar DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Peki DEAŞ’a karşı savaştığını söyleyenler acaba kaç tane DEAŞ’lıyı şu ana kadar etkisiz hale getirdiler? Bunu bize açıklayabilirler mi? Cerablus’tan DEAŞ’ı çıkardık, Rai’den çıkardık, Dabık’tan çıkardık, El Bab’dan çıkardık eğer onlara kalsaydı hala bunlar orada kalacaklardı. ‘Gelin bu işi beraber yürütelim’ dememize rağmen bu işi bizim terör örgütü olarak ilan ettiğimiz PYD ve onun silahlı kanadı YPG ile yürüteceklerini söylediler. Bize düşen de nedir? Hayırlı olsun ama bizim topraklarımıza yönelik en ufak bir taciz olacak olursa biz de gereğini yaparız. Çünkü bu artık bizim gerek NATO ülkesi olarak, gerekse savunma haklarımızı kullanma olarak bunu yapmamızı gerekli kılar çünkü milletimizin daha fazla bedel ödemeye tahammülü kalmamıştır. Kimse bizden terör örgütlerine müsamahakar davranmamızı bekleyemez.
Kato Dağı’nın tepesinden bin metre dikey aşağı kuyu, onun altında şehir, bakıyorsunuz 100 metre, 200 metre dağın altında şehirler, mağaralar, inler ve oralarda bütün lojistik malzemeler, silahlar, her şey oralarda ve maalesef dost bildiklerimizin silahları oralarda stoklanmış. El yapımı patlayıcılar, bombalar oralarda stoklanmış. İşte o Tümgeneralimiz Aydoğan Paşamız oradayken telefonla bir görüşmemiz olmuştu, ondan bir hafta sonra da o kardeşimiz helikopterle beraber yanında 12 subayımızla beraber şehit oldular. Türkiye olarak sınırlarımızın ötesinden bize yönelen tehditleri, önleyici ve proaktif bir güvenlik paradigmasıyla kaynağında çözmekte kararlıyız.”
GEREKENİ YAPMAKTA ASLA TEREDDÜT GÖSTERMEYECEĞİZ
Fırat Kalkanı Harekatı’nın DEAŞ saldırılarına verilen bir cevap olduğunu ve bu harekatla Dabık ve Bab gibi yerlerin de içinde olduğu 2 bin 200 kilometrekarelik alanın DEAŞ’tan temizlendiğini, 3 bin civarında DEAŞ’lı teröristin etkisiz hale getirildiğini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Aynı şekilde 25 Nisan’da Sincar ve Kuzey Suriye’deki terör kamplarına düzenlediğimiz hava harekatları da bu konudaki kararlılığımızın bir göstergesidir. Açık konuşuyorum ne güney sınırımız boyunca bir terör koridorunun ne Irak’ın kuzeyinde yeni terör yuvalarının oluşmasına izin vermeyeceğiz. Bu çerçevede tarafımıza verilen taahhüt ve garantilerin takipçisi olmayı elbette sürdüreceğiz ama bu demek değildir ki terör örgütlerinin saldırılarına karşı elimiz kolumuz bağlı oturacağız, yok öyle bir şey. Sınırlarımıza ve ülke güvenliğimize yönelik herhangi bir hareketlenme tespit ettiğimiz anda gerekeni yapmakta asla tereddüt göstermeyeceğiz.”
Erdoğan, Türkiye’nin Irak ve Suriye topraklarında gözü olmadığını söyledi.
Bu ülkelerde gözü olanlara seslenen Erdoğan, “Gelin, Suriye Suriyelilerindir, Irak Iraklılarındır ama bu konuda biz Iraklılara da sahip çıkalım, Suriyelilere de sahip çıkalım ve oraların bölünmesine fırsat vermeyelim.” diye konuştu.
Dünya siyasetinin, nüfuz alanlarını genişletmek için acımasız, vekalet savaşlarının verildiği yıkıcı, yorucu ve gereksiz güç mücadelelerine şahitlik ettiklerini dile getiren Erdoğan, Suriye konusunda da diğer ülkelerin kendilerine, “Sizi rejim çağırdı mı? Bizi rejim çağırdığı için Suriye’deyiz, Irak’tayız” dediklerini anlattı. Erdoğan, kendilerini rejim değil, mazlum ve mağdur olan halkın çağırdığını, onun için insani yardımları bölgeye ulaştırdıklarını aktardı.
Erdoğan, bugün 50-25 yıl hatta 10 yıl öncesinde farklı bir manzarayla karşı karşıya olduklarını dile getirerek, mevcut güvenlik mimarisinin ve dış politika paradigmasının değişmesinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
DÜNYADA 2. DÜNYA SAVAŞI’NIN ŞARTLARINI YAŞAMIYORUZ
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde varlığını sürdüren iki kutuplu statükonun, günün ihtiyaçlarına cevap veremediğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“İnsani müdahalelerden, terör gibi asimetrik tehditlerle mücadeleye kadar birçok alanda bu yapının sebep olduğu sıkışmışlığı yaşıyoruz. Başta Güvenlik Konseyi olmak üzere küresel güvenlik sisteminin zamanın ruhuna uygun bir şekilde güncellenmesi şarttır. Onun için ‘dünya 5’ten büyüktür’ diye özetlediğimiz bu değişim, Türkiye ile birlikte dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğunun da temel beklentisidir.”
Erdoğan, salonda bulunan büyükelçiler için, “dünya 5’ten büyüktür” gerçeği devreye girdiğinde, BM Güvenlik Konseyi’nin 20 daimi üyesinden birinin temsilcisi olarak bulunmaları temennisini dile getirdi.
”Artık dünyada biz 2. Dünya Savaşı’nın şartlarını yaşamıyoruz. O geçti.” diyen Erdoğan, şimdi her şeyin 5 daimi üyeden birinin dudaklarının arasında olduğunu ifade etti. Bu üyelerin Suriye, Irak ile Azerbaycan- Ermenistan arasındaki sorunları çözemediklerine değinen Erdoğan, içlerinden birinin ‘hayır’ demesi halinde de çözümün mümkün olmadığına işaret etti.
Bileşmiş Milletlerde Azerbaycan ve Ortadoğu’da da Filistin ile ilgili çok karar çıktığını belirten Erdoğan, Güvenlik Konseyinde tıkanmasından dolayı bunun uygulamasının sağlanamadığını anlattı.
Erdoğan, “Tüm bunları çözmek için bize dünyadaki 196 ülkenin de dönerli olarak, içinde yer aldığı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi lazım. Hepsi de orada yer alması lazım. Bunlar aynı anda yer almayacak, diyelim ki 20’şerli 20’şerli 25 ise 25 ama 2 yılda bir hepsine orada bir şans gelecek.” şeklinde konuştu.
BM’nin asli görevi olan “adaletin” tesisi için öncelikle Güvenlik Konseyinin adaleti dağıtması gerektiğini ancak bunun yapılmadığı dile getiren Erdoğan, halen Libya sorunun çözülemediğine de dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “adalet”, “istişare” ve “liyakat”ın önemine değinerek, “Kadronuzu liyakat ehli elemanlarla kuracaksınız, istişare etmeden adım atmayacaksınız ve kararlarınızı da adaletli vereceksiniz. Bütün bu konularda hep birlikte çabalamamız, gayret göstermemiz gerekiyor. kendimizi, kurumlarımızı, siyasetimizi, dış politika alışkanlıklarımızı yeni duruma adapte etmek durumundayız. Biz AK Parti olarak 2002 yılından beri ülkemizde işte bunun mücadelesini veriyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin AK Parti döneminde en üst seviyeye çıktığına değinen Erdoğan, bugün de tercihlerinin yaşanan tüm sıkıntılara rağmen Türkiye’ye verilen sözlerin yerine getirilmesi halinde AB perspektiflerini korumaktan yana olduğunu bildirdi.
Mülteci meselesinde Türkiye’nin 25 milyar doları aşkın harcama yaptığını, buna karşın AB’nin verdiği sözleri yerine getirmediğini hatırlatan Erdoğan, 25 Mayıs’ta yaptığı görüşmede, “Verseniz de vermeseniz de biz bu mazlumları, mağdurları sokakta bırakmayacağız, elimizden geleni yapacağız.” dediklerini aktardı.
BU SİSTEMLE TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ EŞİĞİ DAHA DA YÜKSELMİŞTİR
AK Parti’nin aradan geçen 14 yıla rağmen reformcu ruhunu kaybetmediğine vurgu yapan Erdoğan, 16 Nisan’daki halk oylamasında başarılarının iftiralarla gölgelenmeye çalışıldığını kaydetti. Erdoğan, “Oysa AK Parti’nin başarısı, kökleriyle bağını koparmadan, milletiyle ele ele istikbale yürümesinden kaynaklanmaktadır.” dedi.
Anayasa değişikliği paketinin milletle kurulan bu güçlü bağın eseri olduğunu aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bizden önceki birçok devlet adamının hayalini kurduğu ancak imkanlar el vermediği için gerçekleştiremediği büyük bir reformdur. Altını çizerek ifade etmek isterim ki bu sistemle Türkiye’de demokrasi eşiği daha da yükselmiştir. Son 14 yılda tesis edilen istikrar ve güven ortamı böylece anayasal güvenceye bağlanmıştır. Bundan sonra demokraside, ekonomide, terörle mücadelede çok daha güçlü, uluslararası ilişkilerde daha aktif, daha girişimci bir Türkiye ile karşılaşacaksınız. Bölgesinde ve dünyada barışın, istikrarın, adaletin temini için daha fazla çaba harcayan bir Türkiye göreceksiniz. Yeni Türkiye’nin kendi vatandaşlarımız başta olmak üzere bölgemizin barışı, huzuru ve istikrarı için umut kaynağı olacağına inanıyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi Türk milletinin yaptıklarını anımsatan Erdoğan, milletle iftihar ettiğini söyledi. Bir taraftan millete bu açıları yaşatanlardan hukuki olarak hesap sorarken birilerinin de kendilerine dışarıda hesap sormaya kalktığını hatırlatan Erdoğan, ülkeyi güçlendirmeye, kaldırmaya devam edecekleri, bu kişilerin ekonomide de istediklerine ulaşamayacaklarını vurguladı.
Erdoğan, Büyükelçilere de büyük görevler düştüğünü söyleyerek, “Sizlerden devletlerinizin Türkiye’de gözü ve kulağı olarak, ülkelerinizdeki karar alıcıları doğru şekilde yönlendirmenizi bekliyoruz.” dedi.
KATAR’LA DA İLİŞKİLERİMİZİ GELİŞTİREREK SÜRDÜRECEĞİZ
Katar konusundaki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bölgemizdeki sorunlar henüz çözüme kavuşmamışken maalesef yeni sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. İşte bunlardan biri de Katar meselesidir. Katar’a karşı başlatılan yaptırımları doğru bulmadığımızı peşinen ifade etmek istiyorum. Dayanışma ve iş birliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımızın bulunduğu bir dönemde yaşanan bu hadise, bölgemizdeki özellikle hiç bir ülkenin faydasına, yararına değildir. Körfez İşbirliği Konseyi üyelerinin kendi aralarındaki meseleleri karşılıklı diyalog yoluyla çözmesi en doğru yoldur. Bu çerçevede Katar’ın ortaya koyduğu soğukkanlı ve ve yapıcı tutumu takdirle karşılıyoruz. Terör örgütlerine karşı etkin bir mücadele verdiğini yakinen bildiğimiz Katar’ın bu şekilde izole edilmeye çalışılması hiçbir sorunun çözümüne katkı sağlamayacaktır. Türkiye olarak 15 Temmuz darbe girişimi başta olmak üzere, en zor zamanlarımızda daima güçlü desteklerini hissettiğimiz tüm dostlarımız gibi Katar’la da ilişkilerimizi geliştirerek sürdüreceğiz. Diğer ülkelerin Katar’la olan sorunlarının çözümü konusunda da üzerimize düşen her görevi yapmaya hazırız.”
Erdoğan bu kapsamda dün, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad El Sani, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz El Suud, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Kuveyt Emiri Şeyh Sabah El Ahmed El Sabah ile bugün de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo, Bahreyn Kralı Hamad bin İsa El Halife, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Lübnan Başbakanı Saad Hariri ve Malezya Başbakanı Necip Tun Abdürrezzak ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdiğini belirtti. Erdoğan, “Bütün bu görüşmelerimde tabii ki derdim bu sorunu nasıl aşarız, Körfez’e yeniden bu birliği, beraberliği nasıl getiririz.” ifadesini kullandı.
Ramazan ayının Müslümanlar için özelliğine değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Yarın ve öbür gün de bu görüşmelerimizi devam ettireceğiz. Körfez’de yaşanan bu krizin bir an önce çözüme kavuşturulması için elimizden gelen her türlü çabayı gösteriyoruz, göstereceğiz. Bu konuda en kısa sürede Katar’a yönelik bütün yaptırımların kaldırılacağını ümit ediyorum. Çünkü Katar’ın bir terör zanlısı olarak tavsif edilmesini hakikaten çok ağır bir itham olarak görüyorum. Çünkü 15 yıllık cumhurbaşkanlığım ve başbakanlığım döneminde kendilerini yakından iyi tanıdım, biliyorum. Yoksa, böyle bir durum söz konusu olsa, karşılarına çıkacak ilk devlet başkanı ben olurum, ilk başbakan ben olurum ama böyle bir şey görmedim. Burada farklı bir oyun oynanıyor ama bu oyunun arkasında kimler var, henüz bunu tespit edebilmiş değiliz. Bölge ülkeleri olarak gücümüzü ve enerjimizi kendi iç mücadelelerimiz yerine sorunun asıl kaynaklarına yöneltmemiz gerekiyor. Bölgenin daha da karışması, gerilimin yükselmesi, tansiyonun artması için fırsat kollayanların umutlarını hep birlikte boşa çıkarmalıyız. Başka türlü terör ateşinin Suriye, Irak, Yemen, Libya gibi ülkelerden diğer yerlere sıçramasının önüne geçemeyiz.”
Erdoğan, ramazanın hayırlara vesile olmasını dileyerek, büyükelçilere davetlerine teşriflerinden dolayı şükranlarını iletti.